Küreselleşme, günümüzde dünya üzerindeki toplumların ve ekonomilerin giderek daha fazla birbirine bağlı hale gelmesi sürecini ifade eder. Teknolojik gelişmeler, iletişim araçlarının yaygınlaşması ve uluslararası ticaretin artması, küreselleşmenin temel itici güçleridir. Bu süreç, dünyanın farklı bölgeleri arasındaki mesafeleri azaltarak, kültürel, ekonomik, siyasi ve sosyal etkileşimi artırır. Bu blog yazımızda, küreselleşmenin ekonomik boyutlarını ve kültürel etkilerini ele alacağız, aynı zamanda olumsuz yönlerini ve toplumlar üzerindeki etkisini derinlemesine inceleyeceğiz.
Küreselleşme nedir?
Küreselleşme, kültürel çeşitliliği arttıran ve farklı toplumların birbirine daha yakın hale gelmesini sağlayan bir fenomendir. Kültürler arası etkileşim, insanların farklı gelenekleri, değerleri ve yaşam tarzlarını paylaşmalarına olanak tanır. Bu durum, yeni fikirlerin, trendlerin ve yaşam biçimlerinin hızla yayılmasını kolaylaştırır.
Ekonomik anlamda, küreselleşme dünya çapında ticaretin artmasına ve ülkeler arası ekonomik entegrasyonun güçlenmesine yol açar. Uluslararası pazarlar, ürünlerin ve hizmetlerin sınırları aşmasını sağlar, bu da ekonomik büyümeyi teşvik ederken tüketici seçeneklerini artırır.
Ancak küreselleşmenin etkileri sadece olumlu değildir. Bazı eleştirmenler, küreselleşmenin yerel kültürleri homojenleştirebileceğini ve ekonomik eşitsizlikleri artırabileceğini öne sürer. Aynı zamanda, küresel krizler ve sorunlar da daha geniş bir etki alanına yayılabilir.
Küreselleşme oldukça yeni bir olgudur, ve modern çağa aittir. Ancak MÖ 420’li yıllarda Abdera’lı Filozof Democritus’un küreselleşmeye dokunan bir sözü vardır.
Bilge ve iyi bir insan için bütün dünya kendi vatanıdır.
Küreselleşme ve Ekonomi
Küreselleşmenin genel tanımı ekonomi alanından gelir, serbest ticareti geliştirmek ve arklı dünya pazarlarının birbirlerine olan bağımlılığını artırmak şeklinde özetlenebilir.
Bu tanıma genellikle politik ve kurumsal boyut da ilave edilir. Bütün boyutlar kültürel görüşleri de doğal olarak içermektedir. Kültürel kurumlar okul, üniversite ve medya gibi yasayla korunmaktadır. Dünyada BM, çok taraflı anlaşmalar ve bölgesel anlaşmalar bulunmaktadır. Ülkelerin birbirleriyle yaptıkları anlaşmalar, yerini aldıkları ticaret blokları onları biraz daha küresel dünyanın içerisine almaktadır.
Wallerstein kapitalist dünya sistemlerinin destekçisidir. Dünyayı ayrı ayrı toplumlar olarak görme yerine her şeyi, ürünleri, emeği ve insanları tek bir dünya sistemi olarak görmektedir. Wallerstein kapitalist dünya ekonomisinin üç elementi olduğunu belirtmektedir. İlk olarak dünyayı kar maksimizasyonu için tek bir pazar olarak düşünmektedir. İkincisi ulusal yapılar olup, kendi karlılıklarını geliştirmek için serbest ticaret akışını düzenlerler, üçüncüsü ise artı emeğin çevre ülkelerde ve bölgelerde artırılmasıdır. Küreselleşme dünya pazarının uluslararasılaşmasıdır. Küreselleşme de kendi yerel kültürel boyutlarını geliştirmekte olup bu sürece “glocalization” denmektedir.
Uluslararası sınırlarda ticaret ve iletişim engellerinin azalması dünya çapında politika, kültür ve ekonomilerin yapılarını değiştirmiştir. Küreselleşme teknolojik, ekonomik, politik ve kültürel konuların değişim süreci olup, dünyayı daha fazla birbirine bağlı ve bağımlı hale getirmektedir.
Sovyetler Birliği’nin 1989 yılında çökmesi ve 1991 yılında soğuk savaşın sonlanmasıyla, dünya daha fazla birbirine bağlanmaya başlamıştır. Daha önceden Kapitalist dünyadan kendi istekleri ile izole olan Komünist blok ülkeleri küresel dünya ekonomisine entegre olmaya başlamıştır. Göç ve kültürel değişim konularındaki engeller azaltılırken, ticaret ve yatırım hızla artmaya başlamıştır. 1990 yılında politik, ekonomik ve teknolojik gelişmeler küreselleşmenin ivmesini artırmış ve küreselleşmenin avantajları ve dezavantajları konusunda halkın görüşlerine katkıda bulunmuştur.
Küreselleşmenin etkileri de dengesiz olmakta, bazı insanlara, sanayilere ve ülkelere diğerlerinden daha fazla yararlı olurken, bazı ülkelerin kaynaklarını hızla tüketmektedir.
Küreselleşme insanlar ve ülkeler arasında teknolojik, politik, ekonomik, finansal ve kültürel açıdan değişimleri ifade etmekte ve dünyayı birbirlerine daha bağlı ve daha bağımlı bir yer haline getirmektedir. İş dünyasında ise ticaret, yatırım akışı, döviz değişimi gibi konular artmakta ve çok uluslu kuruluşların faaliyetleri de artmaktadır. İletişim ve nakliye teknolojilerindeki gelişmeler fiziksel olarak birbirlerinden uzak olan insanları birbirlerine yakınlaştırmakta ve aynı zamanda kültür, bilgi ve fikirlerin değişimini mümkün kılmaktadır. Mobil telefonlar ve özellikle internet gibi konulardaki teknolojik ilerlemeler tüm dünya çapında insanları bağlayarak küreselleşmeye önemli katkılarda bulunmuştur. Milyonlarca insanı ve aletleri bağlayan web linkleri eşya, hizmet, kültürel ürünler, bilgi ve fikirlerin değişimi için sayısız fırsatlar sunmaktadır.
Küreselleşme olgusunun kültür üzerine etkisini anlamak için uluslararası ticaret değişim akışı; mal, sermaye ve finansal akışı hesaba katmak gerekir. Dünya ticaretinde kitap, müzik, tasarım ve reklam ürünleri gibi konular da yer almaktadır. Ayrıca üretilen ürünler de bir kültürü yansıttığı için dünyadaki hiçbir ürün kültürden ayrı bir şekilde değerlendirilememektedir. Dünyanın farklı yerlerinde üretilen yeni teknolojilerin kabul edilip edilmemesi kültürel açıdan aradaki mesafe ile çok yakından ilgilidir.
Küreselleşmenin Boyutları
Dünyada küreselleşme hareketlerinin ivme kazanması neticesinde, insanlar diğer ülkelerle daha fazla ilgilenmeye başlamış ve yerel pazarlardaki müşterilerine ilaveten uluslararası pazardaki müşterilerini de portföylerine ilave etmek için yoğun bir çaba içerisine girmişlerdir. Artık küresel düşünme zamanıdır. O zaman farklı kültürlerle daha fazla ilişki içerisine girileceği hususu yadsınamaz.
Bilindiği üzere küreselleşmenin hemen hemen aynı etki gücüne sahip üç ana boyutu bulunmaktadır. Küreselleşme çok genel anlamda ekonomik, sosyo-kültürel ve politik boyutta farklı ülkelerin birbirleri ile bütünleşmeleri anlamına gelmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta ekonomik boyuttaki entegrasyonun tüm boyutları içine aldığı şeklindeki toplumdaki yanlış algılamadır. Bilindiği üzere küreselleşmenin ekonomik boyutu; yani malların serbest dolaşımı, insanların dolaşımı, ulaşım, nakliyat, bankacılık, finans sektörü ve ekonomik anlam içeren diğer faktörler ülkeleri birbirlerine çok hızlı bir şekilde yakınlaştırmakta ve bütünleştirmektedir. Politik konularda da kararlar hızlı bir biçimde alınmakta, çeşitli ekonomik bloklar oluşturulmakta ve ülkeler kendilerini bu blokların dışında bırakmayarak tehlikelerden ve tehditlerden korumaya çalışmaktadırlar.
Ancak küreselleşmenin sosyo-kültürel boyutu için aynı şeyleri söylemek mümkün müdür? Bu boyuttaki bütünleşmeye gelince insanların kendi kültürlerini korumak için direndikleri ve ellerinden geleni yaptıkları görülmektedir. Yani diğer boyutlar için birbirleri ile yakınlaşmaları teşvik edilirken, kültürel boyut için entegre olmamak için farklı kültürlerin karşı bir çabası söz konusudur. Kültürel değişim de yavaş bir süreç olduğu için, ülkelerin kültürel değerlerine ileride daha fazla sarılacağı ve diğer ülkelerle olan farklılıklarını kültürel anlamda devam ettirmesi beklenmektedir.
KOF Küreselleşme Endeksi küreselleşmenin ekonomik, sosyal boyutlarını ölçmektedir. 23 değişkene göre 207 ülke için 2022 yılı KOF Küreselleşme Endeksine göre dünyanın en fazla küreselleşen ülkesi 100 üzerinden 91 ile İsviçre’dir. İkinci sırada Hollanda ve üçüncü sırada Belçika bulunmaktadır. Türkiye ise 71 puanla 52. sırada yer almaktadır.
Sıralama | Ülke | Küreselleşme Endeksi |
1 | İsviçre | 91 |
2 | Hollanda | 90 |
3 | Belçika | 90 |
4 | İsveç | 89 |
5 | Birleşik Krallık | 89 |
6 | Almanya | 88 |
7 | Avusturya | 88 |
8 | Danimarka | 88 |
9 | Finlanda | 87 |
10 | Fransa | 87 |
Küreselleşme ve Kültür
Bazı ülkeler kültürel farklılıklarını korumak için bazı önlemler almaktadır. Bunlar arasında yabancı filmlerin ve kitapların ithalatına yasal limitler konulması, kültürel ürünlerin yerel üretimi için özel desteklerin sağlanması, yabancı dil kullanımı üzerine kısıtlamalar getirilmesi, uydu cihazları veya iletişim ile ilgili bazı kısıtlamalara gidilmesi, yabancıların menkul satışı ile ilgili limit getirilmesi ve birçok farklı sosyal kontroller getirilmektedir.
Aslında ikinci dünya savaşından kısa bir süre sonra serbest ticaretin genel prensiplerinin dışındaki şeyler uluslararası ticaret anlaşmalarının bir parçası olmuştur. 1947 yılında GATT IV. Maddesi “Sinema filmleri ile ilgili özel düzenlemeleri” içermekte ve sinema üzerine ekran kotaları ve yerel düzenlemeleri getirmiştir. Uruguay Round’u sırasında ise “The General Agreement on Trade in Services (GATS) yaratılmış ve hizmet sektörü görüşmeleri için kültürel servisler oluşturulmuştur. AB GATS’tan kültürel sanayileri başarılı bir biçimde hariç tutmuş ve birçok Avrupa devletinin televizyon yayını ve film dağıtımı için yerli içerik sınırlamaları getirmelerine izin vermiştir. Ahlaki değerlerle gerçekleştirilen kültürel korumanın birçok şekli bulunmaktadır. Kanada devleti vatandaşlarının yerli sanayisini desteklemeleri için vergi düzenlemeleri getirmiştir. Fransız hükümeti sadece vatandaşlarının film yapımlarını desteklememiş, aynı zamanda Fransa’da gösterilen filmlerin en az %40’ının Fransızca olma zorunluluğunu getirmiştir. İran devleti uydu çanaklarını yasaklamıştır. Singapur, Çin ve Suudi Arabistan yerel kültürlerini korumak adına internete giriş kısıtlamaları getirmiştir.
Bu tür kısıtlamaları ve genel ticaret prensiplerinden yapılan kısıtlamaları savunmak için François Mitterand “Uluslarımızın kültürel kimliği için ne tür bir destek gerekir” demiştir. Tüm halkların kendi kültürlerini yaşama hakkı vardır. Bu, kendi hayallerimizi yaratma ve seçme özgürlüğü demektir. Bir toplumun diğerlerinin kendilerini göstermek için yaptığı hareketlere yasaklamalar getirmesi kendisinin temsil etme yöntemi olarak düşünülebilir.
AB Ticaretten sorumlu komiseri Pascal Lamy serbest ticaretin normal prensiplerinin kültürel eşyalara uygulanmaması gerektiğini ifade etmiştir. Kültürel ürünler özel ürünler olup, alınıp, satılabilir, ithal edilip, ihraç edilebilir ancak bunlar basit bir biçimde mal hizmet kategorisine indirgenmemelidir. Kültürel ürünlerin kendine has bir değeri ve yaratıcı içeriği bulunmaktadır. İnsani ticaret teorisine göre, bu tür değişimler farklılıkları geliştirmeli ancak onları sınırlamamalıdır.
Tabi ki tüketicilerin satın alma hakları üzerine konulan “görme, okuma ve başka bir yerde üretilmiş kültürel ürünlerle ilgili deneyimlerden de yoksun bırakılması da ayrı bir konudur. Kültürlerini koruma amaçlı gerçekleştirilen hareketler bazıları tarafından güç uygulanması anlamına gelmekte ve özellikle bu tür kültürel faaliyetlerden hoşlanan kişilerin satın alma özgürlüğü, internetten bilgi alma, kitap okuma gibi faaliyetleri engellenebilmektedir. Bu şekildeki engelleyici hareketlerle insanların duyma, okuma ve düşünce sistemlerinin başkaları tarafından belirlenmesi söz konusu olmaktadır. Kuvvet veya yasaklama uygulayarak insanların seçme özgürlükleri ellerinden alınmaktadır. François Mitterand’ın kültürel ürünlerin ticaretine koyduğu kotanın insanların yaratma ve seçme özgürlüklerini ellerinden alındığı için yanlış olduğu belirtilmektedir. Bu politik elitler diğer insanların üzerinde kuvvet kullanarak insanların kendi hayallerini seçme ve yaratma özgürlüklerini ellerinden almaktadırlar.
Kültürler statik değil değişkendir. Bu değişimde diğer ülkelerin kültürel faaliyetlerinin etkisi olabileceği gibi ayrıca kendi kültürel davranışları içerisinde toplum tarafından kabul görmeyen gelenek ve davranış biçimi terk edilmektedir.
Örneğin Türkiye’de 50 yıl öncesinde başlık parası yaygın biçimde uygulanırken, toplum tarafından uygulanan baskı neticesinde ortadan kaldırılmaya çalışılmış ve belirli yörelerde uygulanabilecek ölçüte indirgenmiştir. Eğer bu kültürel özellik toplum için faydalı olsaydı, toplum onu daha da geliştirebilirdi. Bu yüzden toplum üzerinde politik elitlerin kendilerine göre uygun görmedikleri kültürel ürünler toplumun yaratıcılığını geliştirip, farklı noktalara götürebilir. Kültür yavaş değişen bir olgudur. Kültürel değişim için farklı ülkelerden gelen kültürel ürünler eğer toplum tarafından onaylanmazsa onun karşısında kendi kültürel ürünlerini geliştirmek için yoğun bir çaba içerisine girecektir. Onun için yasaklama ve diğer uygulamalar yerine kendi kültürel ürünlerinizi geliştirmek için yoğun bir çaba içerisine girilmesi tavsiye edilmektedir.
Bir ülkede kültürün anahtarı o ülkede konuşulan dildir. Dilinizi korumak için göstereceğiniz çabalar, dilinizi geliştirerek ortaya konulacak kültürel ürünler emin olunuz ki kültürünüzü korumak için yapılabilecek en önemli aktivitedir.
Kendi kültürel faaliyetlerini üstün gören kültürlerdeki gelişme daha azdır. Teknolojik gelişmeleri yakından takip edilmesi kültürel anlamda hızlı değişime yol açtığı anlamına gelmemektedir. Her ülkenin ürünlerinde kendi kültürlerinin izlerine ulaşmak mümkündür. Amerikalıların ürünlerinde sürekli bir inovasyona rastlanırken, Almanların ürünlerinde dayanıklılık ve kalitenin izlerine rastlanmaktadır. Japonların ürünlerinde ise üst düzeydeki kaliteye rastlamak mümkündür. Aslında bu ürünler toplumun kültürel yansımasıdır. Küreselleşme bu ürünlerin ticaretini daha da kolaylaştırmakta ve ülkelerin davranış biçimlerini birbirlerine yaklaştırmaktadır. Ancak bu ürünlerin ithalatını kısmak veya yasaklamak mümkün olabilir mi? Bir ülkenin ürünleri ihraç edilirken, kültürel normları, çalışma düzenleri de bir açıdan ihraç edilmektedir. Yani Japonların ürününü kullanabilmesi için onların düşünce sistemlerinin de bir ölçüde kabul edilmesi gerekmektedir.
Yani küreselleşme ne kadar kaçınılmazsa, kültürel etkileşim de o ölçüde kaçınılmazdır. Bu yüzden atılabilecek en önemli adım, kendi kültürel davranış biçimlerinin ortaya çıkarılması, toplum tarafından kabul görülenlerin geliştirilmesi ve işlenmesi diğerlerinin de ortadan kaldırılması en uygun bir davranış biçimi olacaktır. Kültürel değişimin toplumun kararına bırakılması bunun için kuvvet ve dayatma yapılmamasında fayda görülmektedir. Türkçe dilinin geliştirilmesi için toplumun bilinçlendirilmesi, Türkçe dilinin yaygınlaştırılması küresel etkilerden korunmak için yapılabilecek en önemli aktivitelerden birisidir.
Ayrıca ülkenin toplumsal yaşamını organize etmek için atılacak olan adımlar da kültürel davranış biçimlerini belirleyecektir. Son dönemde geliştirilen AVM yaşam biçimi sadece tüketimi körüklemekte ayrıca insanları birbirleriyle olan sosyal ilişkilerini de belirlemektedir. Sosyal yaşam biçimini değiştirerek yapılabilecek düzenlemeler insanların kültürel yaşam biçimini de belirleyecektir.
Japonları anlatabilmek için kullanılabilecek en iyi metafor bahçe düzenlemeleridir. Bahçe düzenlemeleri Japon kültürünü en iyi biçimde yansıttığı için bu metafor kullanılmaktadır. Peki Türkiye için aynı şeyi söylemek mümkün müdür? Japon bahçe tasarımlarını Türkiye’de gerçekleştirmek için yapılabilecek olan düzenlemeler ne ölçüde Türk kültürünü yansıtacaktır.
Türk kültürünü en iyi yansıtan metafor ise kahvehanelerde içilen çay olarak seçilmektedir. Bunun sebebi ise Türklerin sosyal yaşam biçiminde çay içmenin önemidir. İnsanlar kendilerini bu ortamda çok rahat hissetmekte ve kendilerini daha iyi biçimde ifade etmektedir. Canları sıkıldığında, neşelendiklerinde, üzüldüklerinde, seremonilerde, her yerde çayın büyük önemi vardır. Çay aslında bir araya gelişlerin, rahatlamanın ve sohbetin simgesidir. O halde bu konuda yapılabilecek sosyal aktivitelerin geliştirilmesi, Türk insanını rahatlatacaktır.
Küreselleşme tüketimi artırmak için ortadaki tüm engelleri kaldırmakta ve dünyadaki insanların aynı yaşam biçimine sahip olmalarını bilinçli veya bilinçsizce desteklemektedir. Bu yüzden Türk kültürünü yansıtacak olan yaşam biçimleri desteklenerek, insanların kendilerini daha huzurlu hissedecekleri ortamların yaratılması için çaba sarf edilmelidir.
Teknolojik gelişmeler sadece üretim teknolojisini değiştirmemekte ayrıca insanların bilgi transferi, analiz etme ve karar verme süreçlerini de etkilemektedir. İnsanların karar verme süreçleri de teknolojik inovasyonlardan etkilenerek birbirlerine benzeşmektedir.
Küreselleşme ve teknolojik gelişmeler jenerasyonların yaşam stilleri arasındaki farkı da artırmaktadır. Daha önceki nesiller birbirleriyle daha kolay iletişim kurarken, yeni teknolojiyi çok yakından takip eden yeni nesille uyuşma problemleri yaşamaktadırlar. Kültür nesilden nesile öğrenme yoluyla aktarılan bir olgu olduğu için küreselleşmenin bu yönünde nesiller arasında yaşam şekli farkı oluşmaktadır.
Teknolojinin çok hızlı değiştiği bu dönemde eğitim sistemleri de hızla değişime uğramakta ve dünyanın her tarafındaki gençler birbiriyle daha fazla iletişim haline geçmektedirler. Tüm dünya ile aynı fırsatları elde etme hakkına sahip olmaktadırlar. Bu durum eski nesillerde olmayan bir olguydu. Yeni dönemde bazı üniversitelerin bazı bölümlerinde öğrenciler yurtdışında eğitim imkanına kavuşmaktadırlar. Bu imkan da onların farklı kültürleri daha iyi anlamalarına neden olmaktadır. Yeni eğitim sisteminde öğrenciler daha fazla aktif olmakta ve eski nesillere göre ihtiyaçları farklılaşmaktadır. Eğitim sistemi vasıtasıyla aralarında oluşan bu yakınlaşma farklı kültürler arasında daha önceden yaşanan problemlerin daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır.
Kültürel mirasın korunması, toplumların kimliklerini, geçmişlerini ve geleneklerini gelecek nesillere aktarmak amacıyla atılabilecek önemli adımlardan biridir. |
Küreselleşmenin Kültür üzerindeki olumsuz etkilerini nasıl azaltırız
Dillerin Korunması
Dil, kültürel kimliğin ve ifadenin temel taşıdır. Dilin kaybolmasıyla birlikte birçok kültürel değer de yok olur. Dilin korunması ve öğrenilmesi, kültürel mirasın devamlılığı için hayati önem taşır.
Yerel Çiftliklerin Korunması
Geleneksel tarım yöntemleri, yerel tohumlar ve aile çiftlikleri, bir toplumun yerel ürünleri ve besin kaynaklarını temsil eder. Bu çiftliklerin korunması, sürdürülebilir tarım uygulamalarının desteklenmesi anlamına gelir.
Geleneksel Sanat ve El Sanatları
Geleneksel sanat formları ve el sanatları, bir toplumun özgün estetik anlayışını yansıtır. Bu sanatların öğrenilmesi, uygulanması ve gelecek nesillere aktarılması önemlidir.
Tarihi ve Arkeolojik Mirasın Korunması
Tarihi yapılar, anıtlar ve arkeolojik alanlar, bir toplumun geçmişine dair önemli izler taşır. Bu mirasın korunması, gelecek nesillerin bu zengin geçmişi tanımasına yardımcı olur.
Geleneksel Giyim ve Süs Eşyaları
Geleneksel kıyafetler, aksesuarlar ve süs eşyaları, bir toplumun özgün tarzını yansıtır. Bu giysilerin yapımı ve kullanımının desteklenmesi, kültürel kimliğin sürdürülmesine katkı sağlar.
Yerel Lezzetler ve Mutfak Kültürü
Yerel yemek tarifleri ve mutfak kültürü, bir bölgenin tatlarını ve tarihini yansıtır. Bu lezzetlerin korunması ve öğrenilmesi, kültürel çeşitliliğin devamlılığı için önemlidir.
Folklor ve Halk Hikayeleri
Efsaneler, masallar ve halk hikayeleri, bir toplumun inançlarını ve anlatı geleneğini yansıtır. Bu hikayelerin toplanması ve paylaşılması, kültürel bağların güçlenmesine yardımcı olur.
Dans, Müzik ve Ritüeller
Danslar, müzikler ve ritüeller, bir toplumun coşkusunu ve anlamını yansıtır. Bu sanatların öğrenilmesi ve yaşatılması, kültürel etkileşimi ve deneyimi artırabilir.
Eğitim ve Farkındalık
Kültürel mirasın korunması için eğitim ve farkındalık çalışmaları düzenlemek, insanların kültürel değerlere olan ilgisini artırabilir.
Kültürel İşbirliği ve Aktiviteler
Farklı toplumlar arasında kültürel işbirliği ve etkinlikler, kültürel alışverişin teşvik edilmesine yardımcı olur.
Yerel Festivaller ve Etkinlikler
Yerel festivaller ve etkinlikler, geleneklerin ve kültürel pratiklerin canlı tutulmasına olanak sağlar.
Kültürel Mirası Dijital Ortama Taşıma
Teknolojinin yardımıyla, kültürel mirasın dijital platformlarda paylaşılması ve arşivlenmesi, daha geniş bir kitleye ulaşmasını sağlayabilir.