top of page

Kültürel Terimler Sözlüğü

Terim bulunamadı. 

Adaptasyon, Uyum (Adaptation)

Kültürel adaptasyon, bir bireyin farklı bir kültüre uyum sağlama sürecidir. Bu süreçte birey, yeni kültürel normlara, değer sistemlerine ve sosyal davranış kalıplarına alışır. Bilişsel uyum, kişinin diğer kültürü anlayabilmesi iken, davranışsal uyum, bu kültür içinde etkili şekilde hareket edebilme yetisidir. Kültürel adaptasyon, aynı zamanda bir kültürün çevresel ve toplumsal koşullara nasıl yanıt verdiğini belirleyen davranış kalıplarını da kapsar.

Adetler (Customs)

Bir toplum ya da grubun geleneksel davranış biçimleri, sosyal alışkanlıklarıdır. Örneğin: evlilik, cenaze, kutlama ritüelleri.

Ahlaki Görecelilik (Moral Relativism)

Ahlaki doğruların kültürlere göre değiştiğini, mutlak bir doğru veya yanlışın olmadığını savunan yaklaşımdır. Kültürlerarası anlayış açısından önemlidir.

Aidiyet (Belonging, Affiliation)

Bireyin bir gruba, kültüre ya da topluluğa ait olduğunu hissetmesi durumu. Kültürel kimliğin önemli bir parçasıdır.

Aile Konumlandırması (Family of Orientation)

Bireyin doğduğu, büyüdüğü ve ilk sosyal ilişkileri öğrendiği çekirdek ailedir. Bu aile bireyin erken dönem sosyalleşmesini ve kişilik gelişimini etkiler.

Akrabalık Hesaplaması (Kinship Calculation)

Bir toplumda bireylerin akrabalık ilişkilerini nasıl tanımladığını ve yapılandırdığını gösteren sosyal sistemdir. Akrabalık hesaplamaları, soy, evlilik ve sosyal roller üzerinden organize edilir.

Akrabalık, Yakınlık (Affinity)

Evlilik yoluyla oluşan akrabalık ilişkileridir. Örneğin bir kişi ile eşinin ailesi arasındaki bağ, "yakınlık" (affinity) olarak adlandırılır. Kan bağı ile değil, evlilik bağı ile kurulmuştur.

Akran Baskısı (Peer Pressure)

Aynı yaş ya da statüdeki bireylerin, birbirlerinin tutum, davranış ve değerlerini etkileme sürecidir. Grup normlarına uymak isteyen birey, kendi değerlerinden sapabilir. Akran baskısı, özellikle ergenlik döneminde yoğun şekilde görülür.

Alt Kültür (Subculture)

Toplumun baskın kültürüne bağlı olmakla birlikte, belirli değerleri, normları, yaşam tarzı ve inançları ile ondan ayrışan gruplardır. Alt kültürler etnik köken, yaş, meslek, yaşam tarzı gibi unsurlara dayanabilir. Ana kültürle çatışmak zorunda değildirler, fakat farklılık gösterirler.


Detaylar için Kültür Çeşitleri Nelerdir? blog yazımıza bakabilirsiniz.

Alternatif Tıp (Complementary Medicine)

Modern tıbbın yanında kullanılan, onu destekleyici nitelikteki geleneksel veya doğal uygulamaları ifade eder. Bitkisel tedaviler, akupunktur, yoga ve meditasyon gibi yöntemler bu kapsamdadır. “Alternative Medicine” ise modern tıbbın yerine geçmesi amacıyla kullanılan uygulamaları ifade eder. Her iki terim bazen birbirinin yerine kullanılsa da bilimsel açıdan farklılık gösterir.

Ambilineal (Ambilineal)

Ambilineal, bir bireyin soyunun izini, anasoylu (maternal) veya babasoylu (paternal) olarak takip etme seçeneği sunduğu bir soy izleme sistemidir. Bu sistemde, bireyler soylarının hangi tarafını (anne veya baba tarafı) takip edeceklerini seçebilirler. Bu tercih, genellikle her nesilde ailenin sosyal, ekonomik veya kültürel önemine bağlı olarak değişir.


Ambilineal sistemde, kararlar genellikle her nesilde aile bireyleri arasındaki ilişkilerin veya aile üyelerinin toplumsal rolünün etkisiyle belirlenir. Birey, hangi aile çizgisinin daha güçlü veya daha zengin olduğu gibi faktörlere göre soyunu takip etme yolunda seçim yapabilir.

Ambilineal sistem, diğer soy izleme biçimlerinden farklı olarak, her iki tarafın soyunu da geçerli kabul eder. Bu, anasoylu (matrilineal) ve babasoylu (patrilineal) soy izleme sistemlerinden daha esnek ve dinamik bir yaklaşım sunar.


Örneğin, bir toplumda bireyler, babalarından daha zengin ve güçlü bir soy geçmişine sahipse babasoylu soylarını tercih edebilirken, başka bir toplumda annelerinin soyunun daha prestijli veya saygı duyulan bir geçmişe sahip olduğu bir durumda, anasoylu soyunu tercih edebilirler. Bu şekilde, soy izleme sürekli olarak nesiller arası toplumsal bağlamlara göre şekillenebilir.

Amerindian (Amerika Yerlileri)

Amerindian, Amerika kıtasında, özellikle Kuzey, Orta ve Güney Amerika'da yaşayan yerli halklar için kullanılan bir terimdir. Bu terim, Kızılderililer veya Amerika Yerlileri olarak da bilinir. Amerika Yerlileri, kıtanın keşfinden çok önce yerleşmiş olan çeşitli etnik grupları ifade eder. Her biri kendine has diller, kültürler, inançlar ve sosyal yapılar geliştirmiştir.


Amerindian halkları, tarihsel olarak tarım, avcılık, balıkçılık ve toplayıcılıkla geçimlerini sağladılar ve büyük medeniyetler kurdular. Öne çıkan bazı kültürel gruplar ve uygarlıklar arasında Aztekler, Maya ve İnka gibi büyük medeniyetler bulunur.


Ancak, 15. yüzyılda Avrupalı kaşiflerin Amerika'ya gelmesiyle birlikte, bu halklar büyük kültürel, sosyal ve demografik değişikliklere uğradılar. Kolonizasyon, yerli halkların topraklarını kaybetmelerine, kültürel erozyona ve nüfus kayıplarına yol açtı. Günümüzde de Amerika Yerlileri, Amerika kıtasının çeşitli yerlerinde önemli kültürel ve toplumsal varlıklardır.


Amerindian halklarının dilleri, gelenekleri ve yaşam biçimleri, farklı coğrafyalarda değişiklik gösterse de, bu halkların çoğu hala kendi kültürlerini ve kimliklerini sürdürmektedir.

Ancestral (Ata Ruhu İnancı)

Ancestral inançlar, bir kişinin ölümünden sonra onun ruhunun yaşamaya devam ettiğine ve aile ya da topluluk üzerinde etkisini sürdürdüğüne dair anlayışa dayanır. Bu inanç sistemi, insanın yalnızca fiziksel bir bedenden değil, aynı zamanda fiziksel olmayan bir ruhsal varlıktan oluştuğu düşüncesiyle yakından ilişkilidir.


Temel Unsurları:

  • İkili varlık anlayışı: Beden + Ruh

  • Ruh, ölümle birlikte bedenden ayrılır fakat varlığını sürdürür.

  • Atalar, yalnızca geçmişin bir parçası değil; yaşayanlar üzerinde etkili, gözeten ve yönlendiren varlıklardır.

  • Ata ruhlarının, özellikle aile ve toplum içinde aktif bir rol oynadığına inanılır.


İnancın Yansımaları:

  • Ata ruhlarına saygı göstermek için düzenli olarak törenler yapılır; onlara yiyecek, içecek veya dualar sunulur.

  • Bazı kültürlerde önemli kararlar öncesi ata ruhlarının onayı veya rehberliği aranır.

  • Aileyi, evi ve köyü kötülüklerden koruyan ruhlar olduklarına inanılır.

  • Ataların unutulması, onlara saygısızlık yapılması uğursuzluk, hastalık veya felaket getirebilir.


Kültürel Örnekler:

  • Afrika geleneksel inançları: Atalar günlük yaşamın ruhani koruyucularıdır. Törenler, danslar ve ilahilerle anılırlar.

  • Çin kültürü: Atalara tapınma (ancestor worship), aile mezarlarına düzenli ziyaret, tütsü yakma ve dua etme gibi uygulamalarla sürdürülür.

  • Japonya (Shinto): Atalar kamiler (ruhani varlıklar) olarak saygı görür; evlerde ve tapınaklarda anılırlar.

  • Yerel Amerika kültürleri: Ata ruhları doğayla bütünleşmiş, ruhsal rehberlerdir; özellikle doğayla bağlantılı törenlerde anılırlar.


Ata ruhlarına duyulan inanç, geçmişle bağ kurmak, aile ve toplum içinde devamlılık sağlamak ve manevi koruma hissi yaratmak açısından birçok kültürde merkezi bir yer tutar.

Animizm (Animism)

Animizm, doğada her varlığın ve olayın maddi varlığının ötesinde bir ruha sahip olduğunu kabul eden bir inanç sistemidir. Bu görüş, doğal olaylara, hayvanlara ve diğer nesnelere ruh atfedilmesi ve bu varlıklara bir dereceye kadar tapınma uygulamalarının bulunduğu bir din anlayışına dayanır. Felsefi açıdan, animizm, her nesnenin bir ruhi varlık tarafından yönetildiğini ve doğanın canlı ve cansız bütün unsurlarının ruhlar tarafından yönlendirildiğini öne sürer. Bu inanç sistemi, doğadaki her varlığın, insan ruhuna benzer ruhlar taşıdığı fikrine dayanır ve bu şekilde, doğada insana benzer başka ruhların da bulunduğunu kabul eden ilkel bir dini inanç biçimi olarak tanımlanır.

Anket (Questionnaire)

Araştırmacının, katılımcılara belirli soruları yönelttiği ve katılımcıların yazılı olarak cevapladığı bir araştırma aracıdır. İlk kez 1838'de Londra İstatistik Kurumu tarafından kullanılmıştır. Anketler genellikle istatistiksel analiz için yapılandırılır.

Anlam Farklılaştırma Tekniği (Semantic Differential Technique)

Deneklerin bir kavramı zıt kutuplu sıfat çiftleri üzerinden derecelendirdiği tutum ölçme yöntemidir. Osgood, Suci ve Tannenbaum (1957) tarafından geliştirilmiştir. Katılımcının bir nesne ya da kavrama karşı duygusal ve bilişsel yaklaşımını ölçmek için kullanılır.

Antropoloji, İnsanbilim, Beşeriyet (Anthropology)

Antropoloji, insan kültürünün, biyolojisinin, evriminin ve toplumsal yapılarının bilimsel olarak incelenmesidir. Bu disiplin, insanların geçmişi ve bugünü hakkında derinlemesine bilgi edinmeyi amaçlar ve "insan olmanın" ne anlama geldiğini araştırır. Antropologlar, insan topluluklarının kültürel, biyolojik, dilsel ve evrimsel yönlerini inceleyerek, insan davranışlarını, sosyal yapıları ve kültürel normları anlamaya çalışırlar.


Antropoloji, genellikle dört ana dalda incelenir:

  • Fiziksel Antropoloji (Biyolojik Antropoloji): İnsanların evrimsel tarihini, biyolojik çeşitliliğini, genetik yapısını ve fiziksel özelliklerini inceleyen bir dalıdır. Aynı zamanda, insanın hayvanlarla olan evrimsel ilişkisini de ele alır. Fiziksel antropologlar, fosil kayıtlarını analiz ederek, insanın tarihsel evrimini anlamaya çalışır ve insan biyolojisi üzerine araştırmalar yapar.

  • Arkeoloji: Geçmiş toplumların kültürel kalıntılarını inceleyen bir dalıdır. Arkeologlar, eski yerleşim alanlarını, mezarları, sanat eserlerini, araçları ve diğer maddi kalıntıları inceleyerek, insanların geçmişte nasıl yaşadığını, ne tür teknolojiler kullandığını ve toplumların nasıl şekillendiğini anlamaya çalışırlar.

  • Dil Antropolojisi: Dilin insan toplumlarındaki rolünü ve dilin kültürel bağlamdaki etkilerini inceleyen bir dalıdır. Dil antropologları, dilin toplumların sosyal yapıları, kimlikler, güç dinamikleri ve kültürel anlamlar üzerindeki etkilerini araştırır. Aynı zamanda, dilsel çeşitliliğin ve dilsel evrimin nasıl gerçekleştiğini anlamaya çalışırlar.

  • Kültürel Antropoloji (Etnoloji): İnsan topluluklarının kültürlerini, inançlarını, normlarını, değerlerini, ritüellerini ve toplumsal ilişkilerini inceleyen bir dalıdır. Kültürel antropologlar, farklı toplumları, onların yaşam biçimlerini ve kültürel yapılarını anlamak için etnografik araştırmalar yapar. Kültürel antropoloji, insan toplumlarının çeşitliliğini ve kültürlerarası etkileşimleri analiz eder.


Antropolojinin bu dört dalı, insanları çeşitli açılardan anlamaya yönelik derinlemesine bir yaklaşım sunar. Bu disiplin, insanları biyolojik, kültürel, dilsel ve tarihsel bağlamda ele alarak, insan toplumlarının evrimini, çeşitliliğini ve birbirleriyle olan ilişkilerini daha iyi kavrayabilmemizi sağlar. Antropoloji, aynı zamanda insanlık tarihindeki farklı toplumları anlamada ve kültürel farklılıkları takdir etmede önemli bir yer tutar.

Arabuluculuk, Hakem Kararıyla Çözüm (Arbitration)

Taraflar arasında çıkan uyuşmazlıkların, mahkeme dışında, bağımsız bir üçüncü kişi ya da kurul (hakem) tarafından bağlayıcı olarak çözüme kavuşturulması sürecidir. Özellikle uluslararası iş dünyasında ve kültürler arası anlaşmazlıklarda sıkça kullanılır. Arabuluculuk (mediation) ile karıştırılmamalıdır; çünkü arabuluculukta üçüncü kişi tarafları uzlaştırmaya çalışırken, hakem kararında bağlayıcılık esastır.

Aracılık (Mediation)

Taraflar arasında çıkan anlaşmazlıkları çözmek amacıyla, tarafsız bir üçüncü kişinin (arabulucu) devreye girerek, her iki tarafın da kabul edebileceği bir çözüm bulmalarına yardımcı olduğu gönüllü bir süreçtir. Arabulucunun önerileri bağlayıcı değildir, ancak yapıcı bir iletişim ortamı sağlar.

Araçsal Değerler (Instrumental Values)

Bireylerin amaçlarına ulaşmasında rehberlik eden, davranışsal yollarla ilgili değerlerdir. Örneğin dürüstlük, sorumluluk, cesaret, başarma arzusu gibi değerler bireyin yaşam hedeflerine ulaşmasında araç olarak görülür. Rokeach Değerler Sistemi’nde terminal (nihai) değerlerin aksine, bu değerler davranış biçimleriyle ilgilidir.

Arkeoloji (Archaeology)

Arkeoloji, geçmişte yaşamış insan topluluklarının kültürel kalıntılarını inceleyerek, tarih öncesi ve tarihi dönemleri anlamayı amaçlayan bilim dalıdır. Bu disiplin, insanların geçmişte nasıl yaşadığını, hangi araçları kullandığını, hangi sosyal yapıları inşa ettiğini, din ve inanç sistemlerini, sanatlarını ve günlük yaşamlarını araştırarak tarih yazımına katkı sağlar.


Arkeoloji, genellikle şu alanlarda çalışır:

  • Maddi Kültür: İnsanların ürettiği ve kullandığı nesneler (örneğin taşlar, aletler, çömlekler, takılar) ile bu nesnelerin sosyal, kültürel ve ekonomik bağlamını inceler.

  • Yerleşim Örüntüleri: İnsanların yaşadığı alanlar, yerleşim yerlerinin düzeni, mimari yapılar, kalıntılar ve bu yerleşimlerin zaman içinde nasıl değiştiği üzerinde durur.

  • İnsanlık Tarihi: Arkeologlar, toplulukların zaman içindeki evrimini, göçlerini, kültürel alışverişlerini ve toplumsal gelişimlerini analiz ederler. Arkeolojik buluntular, eski uygarlıkların tarihini anlamamıza olanak tanır.


Arkeoloji, genellikle maddi kalıntılardan elde edilen bulguları yorumlar, bu bulguları tarihsel verilerle birleştirerek daha geniş bir kültürel, toplumsal ve ekonomik bağlamda anlamaya çalışır. Aynı zamanda tarih öncesi dönemlerle ilgili bilgiler de arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılır, çünkü bu dönemler yazılı kayıtlara sahip değildir.


Arkeologlar kazı yaparken, buldukları her bir kalıntıyı dikkatlice analiz eder ve sistematik bir şekilde sınıflandırarak, geçmiş toplumların yaşam biçimleri hakkında daha fazla bilgi edinmeyi amaçlarlar. Arkeoloji, insanlık tarihine dair bilmediğimiz çok şeyi ortaya çıkaran önemli bir bilim dalıdır.



Artefakt

İnsanlar tarafından yapılan, kültürel veya tarihsel değeri olan, arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılan maddi objelerdir. Artefaktlar, bir toplumun günlük yaşamını, teknolojisini, inançlarını ve kültürünü yansıtan önemli materyallerdir. Aletler, seramikler, takılar, yapılar ve sanatsal objeler gibi örnekler artefaktlara dahil edilir. Her bir artefakt, belirli bir zaman dilimine ait kültürel izler taşıdığı için tarihsel araştırmalarda önemli bir yer tutar ve bir kültürün maddi varlıklarını temsil eder.

Ascribed Status (Atanmış Statü)

Kişinin doğumuyla veya dış etkenlerle elde ettiği, kendi kontrolü dışında oluşan sosyal statüdür. Bu statü, bireyin cinsiyet, ırk, etnik köken, doğum yeri veya aile geçmişi gibi faktörlere dayanır. Kişisel çaba veya yetenek, bu statünün oluşumunda etkili değildir. Örneğin, bir kişinin aile geçmişi veya doğduğu toplum onun atanmış statüsünü belirleyebilir ve bu, hayatı boyunca değişmeyebilir.

Asimilasyon (Assimilation)

Asimilasyon, bir bireyin veya grubun, başka bir kültürle karşılaştığında, kendi kültürel kimliğini kaybedip baskın kültüre tam anlamıyla uyum sağlaması sürecidir. Bu süreç, bireylerin veya grupların dil, gelenekler, inançlar ve diğer kültürel özelliklerini zamanla terk etmelerini içerir. Asimilasyon, genellikle sosyal entegrasyonun bir şekli olarak görülse de, bazen kültürel kimlik kaybına yol açan bir durum olarak ele alınır.


Asimilasyonun başlıca özellikleri:

Kültürel Kimlik Kaybı: Birey veya grup, kendi kültürel öğelerini terk ederek, baskın kültürün normlarına ve değerlerine uyum sağlamaya başlar. Bu, dil, gelenekler, yemek alışkanlıkları, giyim tarzı gibi kültürel unsurları içerebilir.

Zorla veya Gönüllü: Asimilasyon, bazen bireylerin veya grupların gönüllü olarak katıldıkları bir süreç olabilir. Ancak tarihsel olarak, özellikle azınlık grupların çoğunluğa entegrasyonu, bazen zorla yapılan bir süreç olmuştur. Zorla asimilasyon, toplumsal baskılar, yasal düzenlemeler veya kültürel baskılarla da gerçekleşebilir.

Tek Kültürlüleşme: Asimilasyon süreci tamamlandığında, birey ya da grup, baskın kültürün tüm norm ve değerlerine sahip olur. Bu durumda, kendi kültürel kimliği ya da farklılıkları genellikle silinir.

Kültürel Çeşitliliğin Azalması: Asimilasyon, kültürel çeşitliliğin azalmasına ve homojen bir toplum yapısının ortaya çıkmasına yol açabilir. Azınlık grupların baskın kültüre uyum sağlaması, farklılıkların yok olmasına ve kültürel zenginliğin kaybolmasına neden olabilir.


Asimilasyon, göçmenler, etnik azınlıklar veya yabancı kültürlerle karşılaşan gruplar için sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Ancak, asimilasyonun bireylerin veya grupların özgün kültürel kimliklerini kaybetmeleri üzerindeki etkisi tartışmalı olabilir. Bazı insanlar, asimilasyonu kişisel ve toplumsal entegrasyon için bir fırsat olarak görürken, diğerleri kültürel kimliklerini korumayı tercih eder.


Asimilasyonun, entegrasyon ve çok kültürlülük gibi diğer kavramlarla karşılaştırılması, kültürel değişim süreçlerini anlamada önemli bir yer tutar. Entegrasyon, genellikle farklı kültürlerin varlıklarını sürdürerek bir arada yaşamayı ifade ederken, asimilasyon, tüm kültürel farklılıkların ortadan kalkmasını ifade eder.

Aynı Geçmişe Sahip Nesil (Cognatic)

Bireylerin hem anneleri hem de babaları üzerinden akrabalıklarını izleyebildikleri bir soy sistemidir. Dört biçimi bulunur: ambilineal, bilineal, paralel ve iki taraflı soy. Tek hatlı soy sistemlerinde akrabalık yalnızca bir ebeveynin hattı üzerinden izlenirken, cognatic sistemde her iki ebeveynin hattı da önem taşır.

Ayrımcılık (Discrimination)

Kişilere, ait oldukları grup, sınıf veya kategoriye dair önyargılı düşünce ve davranışlar nedeniyle farklı muamele yapılmasıdır. Eşit fırsatlara erişim, insan hakları, eğitim, sağlık, barınma ve istihdam gibi alanlarda olumsuz ayrımcılık görülebilir.


Yaygın ayrımcılık sebepleri:

  • Din, politik görüş, evlilik veya aile durumu

  • Yaş, cinsiyet, ırk, renk, etnik köken

  • Fiziksel görünüm, meslek, zihinsel/fiziksel engellilik

Ayrımcılık (Segregation)

Irksal, etnik veya sosyal grupların fiziksel veya sosyal olarak birbirinden ayrılmasına dayalı politika veya uygulamadır. Örneğin; ayrı okullar, toplu taşıma araçları, sosyal alanlar gibi uygulamalarla gruplar birbirinden izole edilir. Amaç genellikle erişim sınırlandırması ya da dışlamadır.

Az Farklılaşma (Under-differentiation)

Gelişimsel planlamada, az gelişmiş ülkelerin kültürel çeşitliliğini göz ardı ederek, bu ülkeleri homojen bir grup gibi değerlendirme hatasıdır. Bu yaklaşım, farklı ihtiyaçlara sahip topluluklara tek tip (genellikle etnosantrik) çözümler sunulmasına neden olur.Dilbilimde ise farklı ses veya biçimlerin tek bir sembolle temsil edilmesi anlamına da gelir.

Az Gelişmiş Ülke (Underdeveloped Nation)

Dünya ekonomik sistemine entegre biçimde, büyük oranda dışa bağımlı olan ve halkının çoğunluğu sürekli yoksulluk içinde yaşayan ülkelerdir. Genellikle zengin ülkelere ham madde ve ucuz iş gücü sağlar, ancak mamul malları yüksek fiyatlarla ithal ederler. Ekonomik bağımlılık, bu ülkelerin gelişmesini zorlaştırır. Bangladeş ve Guatemala buna örnek gösterilebilir.

Azınlık Grubu (Minority)

Bir toplum içinde sayıca az olan ve çoğunluk tarafından dışlanan, farklı fiziksel, kültürel ya da sosyal özelliklere sahip topluluklardır. Azınlık gruplar, yalnızca etnik ya da dini özellikleriyle değil, vatandaşlık statüsü, cinsiyet, cinsel yönelim gibi geniş bir yelpazede tanımlanabilir. Günümüzde sosyolojide azınlık, dezavantajlı konumda olan insan kategorilerini de kapsar.

Açık Sınıf Sistemi (Open Class System)

Bireysel başarıya ve kişisel yeteneklere dayalı, sosyal hareketliliğin mümkün olduğu bir tabakalaşma sistemidir. Bir bireyin toplumsal konumu, doğuştan gelen değil, eğitim, beceri, çaba ve başarılarıyla belirlenir. Aile geçmişi, etnik köken, cinsiyet ve din gibi atanmış statüler daha az önemlidir. Bu sistemde sınıflar arasında geçiş mümkündür ve sosyal statü kazanıma dayalıdır. Sanayileşmiş ülkeler genellikle bu sisteme daha yakın bir yapı gösterir. Buna karşılık kapalı sınıf sistemlerinde bireyler doğdukları toplumsal sınıfta kalma eğilimindedir.

Baak Gwai (Beyaz Şeytan veya Beyaz Hayalet)

Çin ana karasında ve Hong Kong’da, Avrupa kökenli beyaz ırka mensup kişileri küçümsemek amacıyla kullanılan bir ifadedir. “Beyaz Şeytan” veya “Beyaz Hayalet” anlamına gelir ve genellikle önyargı ya da olumsuz duygular içerir.

Baba (Pater)

Biyolojik baba olmak zorunda olmayan, sosyal olarak çocuğun babası olarak kabul edilen kişidir. Bu terim, sosyal roller bağlamında babalık konumunu tanımlar.

Basmakalıp İnanış, Stereotip, Klişe (Stereotype)

Farklı kültürleri farkında olmadan basma kalıp ve klişe bir biçimde değerlendiririz. Basma kalıp, o gruptaki insanların nasıl olduğu hakkında yanlış bir imaja dayanarak, grubun tüm üyelerinin özellikleri hakkında yaptıkları genellemeler veya varsayımlardır.


Örneğin, Amerikalılar genel olarak arkadaşça, cömert ve hoşgörülüdür, aynı zamanda kibirli, sabırsız ve otoriterdir. Asyalılar mütevazi, kurnaz ve uyanıktır, ancak yüzlerini belli etmezler.


Basmakalıp yaygın olan ve kültürlerarası görüşmelerde sorunlara neden olan bir olgudur. Yerel mal ve hizmetlerin, yerel değerlerin, normların, standartların ve iş ahlakının ve kültür ve kimliğin kabul edilebilir tek şey olduğu görüşüdür. Çok dar ve sınırlı, bölgesel veya hatta kendi yerel dini grubuyla sınırlı olan dünya görüşüdür. Dar görüşlülük ve etnik merkezciliğin etkileri, farklı ırk ya da milliyet, din veya kültürden gelen insanları yanlış anlama eğilimi gösterir.



Batı Kültürü (Western Culture)

Avrupa kültürleri ile bu kültürlerden türeyen, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada gibi ülkelerin kültürlerini kapsar. Dil, eğitim, hukuk, ekonomi ve yaşam tarzı bakımından benzerlik gösteren bu toplumlar, 20. yüzyılın sonlarına doğru küreselleşmenin başlıca aktörlerinden olmuştur. “Batı dünyası” ifadesiyle de anılır.

Batılılaşma (Westernization)

Batı kültürünün yayılmasıyla, başka toplumların bu kültürel, ekonomik, siyasi ve sosyal unsurları benimseme sürecidir. Endüstri, teknoloji, hukuk, yaşam tarzı, dil, din, giyim ve beslenme alışkanlıkları gibi birçok alanda etkisini gösterir. Kolonyal dönemlerde sıklıkla Hristiyanlığın yayılması da bu sürece dahil olmuştur.

Bağlanma Teorisi (Attachment Theory)

İnsan ilişkilerini psikolojik, evrimsel ve etolojik yönleriyle inceleyen bir teoridir. Özellikle çocukların sağlıklı sosyal ve duygusal gelişim göstermesi için, birincil bir bakıcıyla güvene dayalı bir bağ kurmaları gerektiğini savunur. Bu teori, bireylerin erken dönem ilişki deneyimlerinin, gelecekteki bağlanma biçimlerini nasıl şekillendirdiğini açıklamaya çalışır.

Bağımsız Buluş (Independent Invention)

Benzer ihtiyaç ve koşullara sahip farklı kültürlerde, birbirinden habersiz olarak aynı ya da benzer kültürel özelliklerin veya uygulamaların ortaya çıkmasıdır. Bu, kültürel değişimin bir mekanizmasıdır ve farklı toplumların karşılaştığı benzer sorunlara yaratıcı çözümler geliştirmesiyle oluşur. Örneğin, Orta Doğu ve Meksika'da tarımın bağımsız olarak geliştirilmesi, sosyal, politik ve ekonomik yapıları da beraberinde değiştirmiştir.

Başlık Parası (Bride Price)

Evlilik sürecinde damat ya da ailesi tarafından, gelinin ailesine ödenen para, mal veya diğer değerli varlıklardır. Bu uygulama; mülkiyet, aile ilişkileri ve toplumsal cinsiyet rolleri gibi pek çok kültürel unsuru yansıtır. Asya, Orta Doğu, Afrika'nın bazı bölgeleri ve bazı Pasifik adalarında yaygındır.

Başlık Parası, Drahoma, Çeyiz (Dowry)

Gelinin ailesi tarafından, damadın ailesine verilen para, eşya ya da mülkiyet gibi değerli varlıklardır. Bu kültürel uygulama, evlilikte kadının statüsünü, toplumsal rolleri ve aileler arası ekonomik ilişkileri yansıtır. Bunun karşıtı olarak, damat tarafından yapılan ödemeye “dower” denir.

Başsız Toplum (Acephalous Society)

Merkezi liderliği veya kurumsallaşmış siyasi otoritesi olmayan, kararların kolektif olarak alındığı toplum türüdür. Bu tür toplumlar genellikle küçük ölçekli, eşitlikçi yapılar sergiler ve şefler ya da krallar yerine topluluk içi uzlaşma ile yönetilirler. Antropolojide bu tür toplumlar “tabakalaşmamış” olarak da adlandırılır.

Beklenen Yaşam Süresi (Life Expectancy)

Bir kişinin yaşamı boyunca ortalama olarak beklenen yaşam süresidir. İstatistiksel bir ölçüt olup, genellikle cinsiyet ve coğrafyaya göre farklılık gösterir. Beklenen yaşam süresi, belirli bir yılın yaşa özel ölüm oranlarının, o yıl doğan bireylerin yaşamları boyunca geçerli olacağı varsayımıyla hesaplanır.

Belirli Bir Topluluğa Bağlılık, Tikelcilik (Particularism)

Trompenaars ve Hampden-Turner’ın (1997) değer boyutlarından biridir ve kurallardan çok ilişkilere öncelik verir. Partikülist kültürlerde kurallar daha esnek olup, bireysel koşullar dikkate alınarak uyarlanır. Kişisel ilişkiler, evrensel kurallar ve yasaların önünde gelir. Örnek ülkeler: Rusya, Çin, Hindistan.

Belirsizlikten Kaçınma (Uncertainty Avoidance)

Hofstede'nin kültür boyutlarından biridir ve bir toplumun belirsizlik, belirsizliğe dayalı durumlar ve gelecekle ilgili belirsizliklere karşı nasıl bir yaklaşım sergilediğini tanımlar. Bu boyut, bir kültürün, bilinmeyen ya da belirsiz koşullara karşı ne kadar tolerans gösterdiğini ve belirsizlik ile başa çıkma stratejilerini nasıl geliştirdiğini anlamaya yardımcı olur.


Yüksek UAI toplumlarda kurallar, düzenlemeler ve yasalar belirsizlikleri ortadan kaldırmak için güçlü bir rol oynar. (Örnek: Japonya)


Düşük UAI toplumlarda ise belirsizlik kabul edilir ve daha fazla risk alınabilir. (Danimarka, İsveç)


Detaylar için Hofstede Kültür Boyutları blog yazımıza bakabilirsiniz.

Benlik Kategorizasyonu, Öz Sınıflandırma (Self-categorization)

Bir bireyin kendisini anında bir grubun parçası olarak tanımlamasıdır. Sosyal kategorizasyon, insanların kendilerini ve başkalarını gruplara ayırma sürecini ifade eder. Bu süreç, sosyal dünyayı anlamayı kolaylaştırır.

Benlik Şeması (Self-schema)

Kişinin kendisiyle ilgili sahip olduğu bilişsel genellemelerden oluşur. Benlik şeması, bir kişinin belirli davranışsal alanlardaki inançlarını ve deneyimlerini düzenler ve uzun vadeli bir anılar kümesine dayanır. Örneğin, "aktif" veya "tembel" gibi özellikler bir kişinin benlik şemasını oluşturabilir.

Bireyselcilik, Ferdiyetçilik (Individualism)

Bireyci kültürler, öz (ben) merkezli bir yaklaşımdır. Her bireyin kendine özgü bir potansiyeli ve yeteneği olduğu vurgulanır. İnsanlar, kendi başarılarına ve kişisel hedeflerine odaklanır. Bireysel başarı ve kişisel rekabet önemlidir. Örnek: ABD.

Birleşik Aile Meskeni (Joint Family Household)

Aile üyelerinin, evli kardeşler veya ebeveynleriyle birlikte tek bir çatı altında yaşadığı karmaşık aile birimidir. Tek hatlı bir soy grubunun üyeleri, eşleri ve yavruları ile birlikte yaşar ve genellikle üyelerden birinin yetkisi altında organize edilir.

Biyolojik Belirleyici (Biological Determinists)

İnsan davranışlarının ve sosyal yapıların, öğrenme yolu ile değil, biyolojik faktörlerle belirlendiği inancıdır. Genetik belirlenimcilik, bireylerin fizyolojik özelliklerinin, onların davranışlarını ve sosyal ilişkilerini doğrudan şekillendirdiğini savunur.

Boundary Maintenance (Etnik Gruplarla İlgili)

Bir etnik grubun üyelerinin ortak özelliklerinden çok, diğer gruplardan farklı olan özelliklerine odaklanarak grubun birliğini ve kimliğini pekiştirme sürecidir. Sınır bakımı, hem fiziksel hem de dijital ortamda sınırların korunması ve korunması eylemini ifade eder.

Bulaşıcı Sihir (Contagious Magic)

Bir nesnenin veya kişilerin birbirlerine dokunmasıyla aralarındaki etkileşimin devam edebileceği inancına dayanan sihirdir. Örneğin, bir kişinin tırnağını alarak üzerinde sihir yapılabilir ve bu sihir, kişiyi etkileyebilir.

Bürokrasi (Bureaucracy)

Yönetim görevlerini farklı kişiler veya departmanlar arasında paylaştıran idari bir sistemdir. Bu sistemde, bürokrasi üyeleri belirli kurallara ve hiyerarşik yapılara dayalı olarak çalışır. Günümüzde bu terim, kamu ve özel sektördeki büyük organizasyonları tanımlar. Bürokrasi Özellikleri 1. Hiyerarşi: Tanımlanmış yetkinlik ve iş bölümü. 2. Süreklilik: Yöneticilerin tam zamanlı maaşla çalıştığı ve yükseldiği bir yapı. 3. Kişilerüstülük: Keyfi eylemler yerine kurallara dayalı çalışma. 4. Uzmanlık: Liyakat ve eğitime dayalı görevlendirme.

Bütüncül, Bütünsel, Holistik (Holistic)

Bütünün ve parçalarının birbirine bağımlılığını vurgular. Bir şeyin parçaları ancak bütüne atıfta bulunularak anlam kazanır. Holistik yaklaşım, insanlık, kültür, toplum ve dilin tüm yönleriyle ilgilenir ve bu unsurların toplamdan daha büyük olduğunu savunur.

Çeşitlilik (Diversity)

Çeşitlilik veya farklılık, her bireyin kendine özgü ırk, etnisite, cinsiyet, cinsel yönelim, sosyo-ekonomik statü, yaş, fiziksel yetenekler, dini inançlar, politik görüşler ve diğer özellikler açısından bireysel farklılıklarının tanınması, kabul edilmesi ve anlaşılması sürecidir. Çeşitlilik kavramı, bireyler arasındaki bu farklılıkları olumlu bir zenginlik olarak görür ve bu çeşitliliğin toplumsal uyum ve ilerlemeye katkı sağlar.


Farklılığın "birincil boyutları" olarak adlandırılan yaş, etnisite, cinsiyet, fiziksel yetenekler, ırk ve cinsel yönelim gibi özellikler genellikle değişmez niteliktedir. Öte yandan, "ikincil boyutlar" ise eğitim düzeyi, coğrafi konum, gelir, medeni durum, ebeveynlik durumu, dini inançlar, iş yerindeki rol ve kişisel deneyimler gibi değişebilen faktörlerdir. Her iki boyut da bireylerin kimliklerini şekillendirmede önemli rol oynar.


Detaylar için Kapsayıcı Bir İş Yeri Nasıl Tasarlanmalı? blog yazımıza bakabilirsiniz.

Çift Soy (Bilineal Descent)

Çift soy ya da İngilizce adıyla bilineal descent, bir bireyin hem anne hem de baba soyunu takip ettiği, ancak bu iki soy çizgisinin farklı sosyal rollerle ayrıldığı bir akrabalık sistemidir. Bu sistemde, birey hem annesinin hem de babasının soyuna bağlıdır; ancak bu bağlılık aynı alanlarda değil, farklı toplumsal alanlarda geçerlidir.


Örnek olarak:

  • Miras babanın soy çizgisi üzerinden geçebilirken,

  • Dini törenler veya totem aidiyeti annenin soyuna göre belirlenebilir.


Bu sistem, akrabalığı hem matrilineal (anasoylu) hem de patrilineal (babasoylu) özellikler taşıyan karma bir yapı sunar, ancak bu özellikler birbirine karışmaz – her biri belirli görev, hak ya da sorumlulukla ilişkilidir.

Çok Kültürlülük (Multiculturalism)

Çok kültürlülük terimi, sosyoloji, siyaset felsefesi ve günlük yaşamda farklı anlamlar taşır. Sosyoloji ve günlük kullanımda, "etnik çoğulculuk" ile eş anlamlıdır ve bu iki terim sıklıkla birbirinin yerine kullanılır.


Çok kültürlülük, birden fazla kültürel geleneğin var olduğu bir toplumu tanımlar. Örneğin, New York City gibi bir şehir veya İsviçre, Belçika ya da Rusya gibi tek bir ülkedeki etnik çeşitliliği ifade edebilir. Bu kavram, farklı kültürel ve etnik grupların çeşitliliğini destekler ve her bir kültürel kimliğin korunmasını savunur. Amerika Birleşik Devletleri, asimilasyon modeline dayanan tek tip kültür anlayışının aksine, farklı kültürlerden oluşan bir “mozaik” yaratır.


Çoğulculuk, toplumdaki tüm farklılıkları vurgularken, çok kültürlülük her bir kültürel grubun özgün kimliğini ön plana çıkarır. Ayrıca, çok kültürlülük terimi, kültürel çeşitliliği artırmayı hedefleyen strateji ve önlemleri de ifade etmek için kullanılır. Çok kültürlülük, farklı kültürleri ve kültürel kimlikleri kabul etmeye ve onlara saygı duymaya yönelik bir sosyal bakış açısıdır.

Dayanak Noktası, Çıpalama (Anchor)

Dayanak noktası, karar verme süreçlerinde kullanılan bir referans noktasıdır. Sosyal muhakeme teorisine göre, bu kavram, insanların bir karar verirken veya bir tahminde bulunurken başvurduğu temel bilgileri ifade eder ve bilişsel bir önyargı olarak işlev görür. Çıpalama, karar verme sürecinde bireylerin bir karar veya tahmin yapmadan önce aldıkları ilk bilgi parçasını baz alarak sonraki yargılarını şekillendirmeleri olayıdır. Bu süreçte, sunulan başlangıç bilgisi, kişinin değerlendirmelerinde bir "çıpa" görevi görerek, sonuçları önemli ölçüde etkileyebilir.

Dilsel Görelilik - Sapir–Whorf Hipotezi (Linguistic Relativity)

Bir dilin, konuşurlarının dünya görüşünü, bilişini ve algılarını etkileyebileceğini öne süren bir görüştür. Bu kuram, dilin düşünceyi şekillendirme derecesine göre farklı yaklaşımlar içerir. Bu yaklaşımlardan biri olan "dilsel belirlenimcilik" (linguistic determinism), bireylerin dillerinin, onların çevrelerindeki dünyayı algılama biçimlerini belirlediğini savunur. Sapir-Whorf hipotezi olarak da bilinen dilsel göreliliğin dilbilimdeki temel anlam ve amacı, insan düşüncesinin yerel dillerden çok yoğun bir şekilde etkilendiğini göstermektir. Bir insanın kendi dilinde belirli bir düşünce yapısı oluşmuştur ve bu insan başka bir insanın dilini tam anlamıyla anlayamaz.


Detaylar için Farklı Kültürlerde Dil blog yazımıza bakabilirsiniz.

Dumb Barter (Aptal Takası, Sessiz Ticaret, Depo Ticareti)

Dumb barter, ticaret yapan grupların doğrudan iletişim kurmadan mal takası yaptıkları bir ticaret yöntemidir. Bu sistem, özellikle farklı dil veya kültürlere sahip topluluklar arasında güven oluşturmak ve ticaret yapmak için kullanılır.


Bu yöntem, bir grup tarafından bir yere bırakılan malların, diğer grup tarafından alınıp karşılık verilmesi şeklinde işler. Bu süreç, her iki tarafın da karşılıklı memnuniyetine kadar devam edebilir. Burada önemli olan, tarafların fiziksel olarak karşılaşmadan ticaret yapabilmesidir.


Dumb barter genellikle belirli bir noktada mal bırakılır ve diğer grup, bırakılan mallara karşılık olarak kendi mallarını bırakır. Bu süreç, iki grup arasında karşılıklı güven ve anlayışa dayanır. Ticaretin başarılı olması için, her iki taraf da bırakılan malların değerini anlamalı ve adil bir değiş tokuş yapmalıdır.


Geçmişte Kullanıldığı Bölgeler:

  • Batı Afrika: Özellikle Batı Afrika'nın bazı bölgelerinde, farklı kabileler ve gruplar arasında ticaretin yapıldığı yerlerde dumb barter uygulanmıştır.

  • Hindistan: Hindistan'da da benzer şekilde, sessiz ticaretin yapıldığı yerler bulunur.

  • Sumatra: Endonezya'nın Sumatra adasında, kültürel ve dilsel farklılıklar nedeniyle ticaretin çoğunlukla dumb barter yöntemiyle yapıldığı bilinmektedir.


Bu ticaret türü, genellikle gruplar arasında dil engellerinin olduğu, birbirlerine güvenmedikleri ya da doğrudan karşılaşmak istemedikleri durumlarda tercih edilmiştir. Modern zamanlarda ise, bu yöntem yerini daha standart ve organize ticaret sistemlerine bırakmıştır, ancak tarihsel olarak pek çok yerel toplum için önemli bir ticaret biçimi olmuştur.

Ebonics

Afro-Amerikan yerel İngilizcesi için kullanılan bir terimdir.

Ebonics başlangıçta özellikle Batı Afrika, Karayipler ve Kuzey Amerika'da siyah Afrikalı kölelerin soyundan gelen tüm insanların diline atıfta bulunmayı amaçlayan bir terimdir. 1996'da Oakland Okul Kurulu tarafından kullanımıyla ilgili tartışmadan bu yana, Ebonics terimi öncelikle Standart Amerikan İngilizcesinden belirgin şekilde farklı bir lehçe olan sosyolekt Afro-Amerikan İngilizcesine atıfta bulunmak için kullanılmıştır. Terim 1973'te, Afrika kökenli Amerikalı konuşma topluluklarının ilk modern büyük ölçekli dilbilimsel çalışmalarının başladığı 'Standart Olmayan Negro İngilizcesi' gibi terimlerin olumsuz çağrışımlarından hoşlanmayan bir grup siyah bilim adamı tarafından yaratılmıştır.

Etnik Merkezcilik (Ethnocentrism)

Dünyanın hızlı küreselleşmesi farklı kültürler ve dinler arasındaki iletişimi hızlı bir biçimde arttırmış ancak beraberinde de birçok problemi getirmiştir. Bu problemlerden bir tanesi de etnik merkezciliktir. Bu antropolojik ve etnolojik kavram, bizim bağlı olduğumuz ulus, din, ırk ve coğrafi koşullara çok fazla değer verilmesi ve kendimizin dışındaki diğer grupları önemsiz gösterme çabası olarak tanımlanabilir. Etnik merkezcilik şovenizm, yabancı düşmanlığı ve ırkçılığa yol açmaktadır.


Detaylar için Etnik Merkezcilik ve Kültürel Görecelik blog yazımıza bakabilirsiniz.

Etnografya (Ethnography)

Etnografya, bir toplumun veya kültürün, o topluluğun bireylerinin bakış açısından detaylı şekilde incelenmesidir. Genellikle antropoloji ve sosyolojiyle ilişkilidir ve alan çalışmasına dayanır. Araştırmacı, incelenen topluluğun günlük yaşamına katılarak, davranışlarını, değerlerini ve inançlarını doğrudan gözlemleyerek anlamaya çalışır. Etnografya, kültürü içeriden anlamaya odaklanırken, yalnızca gözlemle yetinmez; insanların kendi yaşamlarına dair yorumlarını da dikkate alır.

Etnoloji (Ethnology)

Etnoloji, farklı kültürleri karşılaştırmalı olarak inceleyen bir antropoloji dalıdır. Etnografik veriler kullanılarak, iki ya da daha fazla toplum arasındaki benzerlikler ve farklar tarihsel ve kültürel bağlamda analiz edilir. Amaç, kültürel çeşitliliğin altında yatan nedenleri anlamak ve genel geçer teoriler geliştirmektir. Etnoloji, kültürler arası karşılaştırmalar yaparak insan topluluklarının gelişimini ve yapısını daha geniş bir şekilde yorumlar.

Evrenbilim (Cosmology)

Evrenbilim, evrenin kökenini, yapısını ve evrimini inceleyen bilim dalıdır. Aynı zamanda farklı kültürlerin evrene dair inanç ve anlayışlarını da kapsar. Birçok toplumda, evrenin yaratılışı, işleyişi ve düzeni hakkında mitolojik ya da dini anlatılar bulunur. Bu yönüyle evrenbilim, hem bilimsel bir araştırma alanı hem de kültürel inanç sistemlerinin bir parçasıdır.

Evrensel (Universal)

Evrensel, tüm insan kültürlerinde ortak olarak bulunan düşünce, davranış ya da kurumları ifade eder. Bu tür özelliklere kültürel evrenseller denir. Örnekler arasında dil, sanat, müzik, yemek pişirme, cinsiyet rolleri, evlilik, doğum, ölüm, oyunlar ve şakalar yer alır. Her kültürde bu kavramlar farklı şekillerde yaşansa da, varlıkları evrenseldir. Bu unsurlar, insan olmanın ortak yönlerini yansıtır.

Evrensellik (Universalism)

Evrensellik, bireyler arası ilişkilerden ziyade genel kuralların ve standartların ön planda tutulduğu bir kültürel yaklaşımdır. Trompenaars ve Hampden-Turner’ın kültürel boyutlarından biridir. Evrenselci kültürlerde insanlar, kime uygulandığına bakmaksızın kurallara sadık kalır. Yasalar, etik kurallar ve sözleşmeler kişisel ilişkilerin önüne geçer.


Örnek ülkeler: İsviçre, ABD, Kanada


Evrenselci kültürlerde görülen bazı özellikler:

  1. Kişiye değil kurallara göre hareket edilir.

  2. Hukuki sözleşmeler süreç başında yapılır.

  3. Sözüne güvenilen biri bu kurallara göre davranır.

  4. Gerçeklik objektif kabul edilir; herkes için aynıdır.

  5. “İş iştir” anlayışı geçerlidir.

Expatriate (Başka Ülkede Yerleşen Mülteci)

Kendi ülkesini terk ederek başka bir ülkede yaşamak ve çalışmak amacıyla göç eden kişidir. Bu kişiler, bulundukları ülkede genellikle “expat” topluluklarına dahil olarak, sosyal dayanışma ve ortak yaşam kültürü geliştirirler.

Feminizm (Feminism)

Feminizm, toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın hakları ve cinsiyetler arası eşitlik için mücadele eden bir hareket ve düşünce sistemidir. Bu terim, kadınların siyasi, ekonomik ve sosyal haklarını savunurken aynı zamanda toplumsal cinsiyet normlarını ve rollerini sorgulamayı içerir. Feminizm, kültürel bir terim olarak, toplumların cinsiyetle ilgili algılarını ve yapılarını ele alır, bu yapıları değiştirmeye ve daha adil bir toplum yaratmaya çalışır.

Folk (Halk)

Folk terimi, bir topluluğun veya bir halkın geleneksel yaşam tarzını, sanatını, müziğini ve diğer kültürel özelliklerini ifade eder. Bu terim genellikle "halk" anlamına gelir ve müzik, dans, el sanatları gibi alanlarda kullanılır. "Folk müzik" veya "folk sanatı" gibi ifadelerle bir kültürün köklü geleneklerini ve bu geleneklerin modern toplum içinde nasıl yaşatıldığını ve aktarıldığını anlatır.

Folklor (Folklore)

Folklor, bir topluluğun veya bir kültürün geleneksel bilgelerini, anlatılarını, müziklerini, danslarını ve diğer sanatsal ifade biçimlerini ifade eder. Bu terim, toplumsal değerlerin, inançların ve pratiklerin nesilden nesile aktarılmasını içerir ve kültürel kimliğin korunması ve ifade edilmesi açısından önem taşır.

Geleneksel Tıp (Traditional Medicine)

Geleneksel tıp, belli bir kültürde köken alan ve yüzyıllar boyunca o kültürün etnik veya toplumsal grupları tarafından uygulanan sağlık ve tıp pratikleridir. Bu terim, modern tıbbın aksine, kanıta dayalı ve bilimsel metotlar kullanılmadan önce farklı toplumlarda geliştirilmiş olan tıbbi sistemleri ifade eder. Geleneksel tıp, genellikle usta-çırak ilişkisi gibi empirik yöntemlere dayanarak aktarılır.


Geleneksel Tıp Örnekleri

Çin Tıbbı: M.Ö. 200 yılına kadar uzanan bu sistem, vücudun iki karşıt ama ayrılmaz gücü olan yin ve yang'ı dengelemeyi hedefler.

Ayurveda: Hint kökenli bu tıbbi sistem, vücudun doğal dengesinin korunmasına yönelik uygulamalar sunar.

Homeopati: Hastalıkların benzer belirtilerle tedavi edilmesine dayanan bir alternatif tıp yöntemidir.

Kampo Tıbbı: Japon tıbbı, Çin tıbbından türetilmiş ve bölgesel özellikler gösterir.

Natüropati: Vücudun kendi iyileşme kapasitesini destekleyen doğal tedavi yöntemlerini kullanır.

Akupunktur: İnce iğneler kullanarak vücuttaki belirli noktalara uygulanan bir tedavi yöntemidir.

Kayropraktik: Özellikle omurga ve kas-iskelet sistemine odaklanan bir tedavi şeklidir.

Bitkisel İlaç: Çeşitli bitkilerden elde edilen doğal ilaçlarla tedavi uygulamasıdır.


Gelişmiş Ulus veya Toplum (Developed Nation or Society)

Gelişmiş ulus veya toplum, genellikle zengin ve sanayileşmiş olan bir ülke veya toplum olarak tanımlanır. Bu tür ülkelerde yaşayan insanların çoğu, gıda, elektrik, fosil yakıtlar, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim konusunda yeterli imkanlara sahiptir. Bu durum, yaşam standartlarının yüksek olmasına ve yaşam sürelerinin az gelişmiş ülkelere göre önemli ölçüde daha uzun olmasına yol açar.


Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Avrupa'nın birçok ülkesi, Japonya, Kore, Tayvan, Singapur, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkeler gelişmiş uluslar arasında yer alır.


Sosyal gelişme ise, toplumdaki her bireyin refahını artırmaya odaklanır ve böylece bireylerin potansiyellerini tam olarak gerçekleştirmelerini sağlar. Bir toplumun başarısı, her bir vatandaşın refahı ile doğrudan ilişkilidir. Bu nedenle, sosyal gelişme, insan kaynaklarına ve refahına yatırım yapmayı içerir ve toplumun genel olarak daha adil, eşitlikçi ve sürdürülebilir bir yapıya sahip olmasını hedefler.

Gift Economy (Armağan Ekonomisi)

Bireylerin malları veya hizmetleri karşılık beklemeden verdikleri ve ekonomik etkileşimin cömertlik, karşılıklı güven ve sosyal bağlar üzerine kurulu olduğu sistemdir. Armağan ekonomisi, toplumların bireyler arasındaki ilişkileri güçlendirmek, dayanışmayı artırmak ve sosyal bağları pekiştirmek amacıyla kullanılır. Bu tür sistemler genellikle yerli toplumlarda yaygındır ve ekonomik alışverişin temelini hediyeleşme oluşturur. Örneğin, Batı Kanada'daki bazı yerli topluluklarda uygulanan "Potlatch" töreni, büyük armağanlar verme ve almak yoluyla sosyal statü kazancı ve karşılıklı borçlanma ilişkileri kurma amacını taşır.

Güç Mesafesi (Power Distance)

Güç mesafesi, Geert Hofstede'nin kültür boyutlarından biridir ve toplum içinde gücün nasıl dağıtıldığına dair algıları ifade eder. Bu boyut, toplumun daha az güce sahip bireylerinin, gücün eşitsiz bir şekilde dağıtıldığını kabul etme ve bu durumu normal olarak görmeleri durumunu analiz eder. Bu durum, genellikle aile içinde çocuklara ebeveynleri tarafından öğretilen toplumsal eşitsizlik algıları ile pekiştirilir.


Toplumlarda güç mesafesi, eşitlik ve eşitsizlik algısının derecesine odaklanarak incelenir. Yüksek Güç Mesafesi Endeksi (Power Distance Index - PDI) olan ülkelerde, güç ve statü eşitsizlikleri geniş çapta kabul edilir ve bu ülkelerde yönetim yapıları genellikle merkeziyetçi ve hiyerarşiktir. Örnek olarak Malezya, Rusya ve Çin verilebilir.


Düşük PDI değerine sahip toplumlarda ise, eşitsizlikler minimum düzeydedir ve genellikle daha demokratik ve katılımcı yönetim anlayışları hakimdir; Avusturya, Danimarka ve İsviçre gibi ülkeler bu kategoriye girer.


Detaylar için Hofstede Kültür Boyutları blog yazımıza bakabilirsiniz.

Heveslilik (Indulgence)

Heveslilik boyutu, Geert Hofstede'nin kültür boyutlarından biridir ve insanların yetiştirildikleri kültürel ortamlara göre arzularını ve dürtülerini kontrol etme eğilimlerini tanımlar. Göreceli olarak düşük kontrolün olduğu durumlar "hoşgörü-heveslilik" olarak adlandırılırken, göreceli olarak yüksek kontrolün olduğu durumlar "baskı" olarak isimlendirilir. Kültürlerde bu boyut, hoşgörü ve baskı arasında değişen şekillerde ifade edilebilir.


Heveslilik, yaşamın keyfini çıkarmak ve eğlenmekle ilgili temel ve doğal insan arzularının, nispeten serbestçe tatmin edilebildiği bir toplumu ifade eder. Bu tür toplumlarda bireyler genellikle mutluluk duyar, eğlenir, daha sağlıklı ve mutlu olma eğilimindedirler. Boş zamanlarında eğlenceli aktivitelere zaman ayırırlar ve genellikle optimist ve pozitif bir tutum sergilerler.


Karşıtı olan baskı ise, ihtiyaçların memnuniyetini kontrol eden ve katı sosyal normlar aracılığıyla düzenlenen bir toplumu ifade eder. Bu tür toplumlarda yaşayan bireyler daha az mutlu ve sağlıklı olabilirler, iş hayatı daha ön plandadır ve genellikle pesimist ve negatif bir yapıya sahiptirler.


Yüksek Heveslilik:

Hayattan mutluluk duyulur ve eğlenilir.

Daha sağlıklı ve mutlu olunur.

Boş zamanlarda eğlenceye zaman ayrılır.

Optimist ve pozitif yapılar görülür.


Düşük Heveslilik:

Hayat katı sosyal kurallarla düzenlenir.

İnsanlar daha az mutlu ve sağlıklı olabilirler.

İş hayatı daha önemlidir.

Pesimist ve negatif yapılar gözlemlenebilir.


Detaylar için Hofstede Kültür Boyutları blog yazımıza bakabilirsiniz.

Hiperdesan (Hyperdescent)

Hiperdesan (Hyperdescent), karma ırka sahip bir çocuğun soyunu belirleme uygulamasıdır. Bu uygulama, çocuğun sosyal olarak daha baskın olan ebeveyninin ırkını atayarak soyun belirlenmesini sağlar. Öte yandan, hiperdesanın tersi olan hipodesan, çocuğun daha az baskın olan ebeveyninin ırkını atama pratiğidir. Her ikisi de diğer soy belirleme yöntemlerinden, örneğin babasoylu veya anasoylu olma, farklılık gösterir.


Bir örnek olarak, Brezilya, Amerika Birleşik Devletleri'nde yaşanan siyah Afrikalıların Avrupalı kölelik tarihine benzer bir geçmişe sahip bir ülke olarak ele alınabilir. Amerikalılarda hipodesan yaygın bir uygulama iken, Brezilya'da hiperdesan daha yaygındır. Latin Amerika'nın mestizo (karışık ırk) nüfusları genellikle kendilerini Amerikan Kızılderilisi yerine Avrupa kültürü olarak tanımlarlar. ABD'deki Hispanik nüfusunun yaklaşık yarısı, 2000 Nüfus Sayımı'nda kendilerini "beyaz" olarak tanımlamıştır, bu da Porto Riko nüfusunun %80'i ile uyumludur.

Hipnotizma (Trancing)

Bireyin hipnotik benzeri bir zihinsel durumda olduğu veya en azından derinden emildiği, değişmiş bir bilinç durumuyla sonuçlanan aktivitedir. Bu, şamanlar ve dünyanın her yerindeki diğer insanlar tarafından ruh dünyasına girmek için kullanılan yaygın bir araçtır. Trans durumuna ulaşmak için kullanılan yaygın teknikler arasında oruç tutma, kendine işkence etme, duyusal yoksunluk, nefes egzersizleri ve meditasyon, uzun süreli tekrarlayan ritüel dans, davul çalma ve halüsinojenik ilaçlar olarak verilebilir.

Hyperdescent (Üst Soy Kuralı)

Hyperdescent, bir kişinin birden fazla etnik ya da ırksal kökene sahip olması durumunda, daha baskın ya da sosyal olarak daha ayrıcalıklı kabul edilen ebeveynin grubuna ait sayılmasıdır. Türkçeye “üst soy kuralı” olarak çevrilebilir. Bu kavram, hypodescentin (alt soy kuralı) tam tersidir.


Örneğin, bir bireyin annesi yerli halktan, babası Avrupalıysa; hyperdescent uygulandığında kişi "Avrupalı" olarak sınıflandırılabilir. Bu durum, kişinin sosyal statüsünü yükselten bir kimlik ataması anlamına gelir ve genellikle baskın grup ile özdeşleştirme eğilimi taşır.


Hyperdescent uygulaması, toplumsal hiyerarşilerin ya da ırklar arası güç ilişkilerinin bir yansımasıdır. Özellikle sömürge sonrası toplumlarda, karışık etnik kökene sahip bireylerin sosyal kabul görebilmesi için baskın gruba ait sayılması örneklerine rastlanmıştır.

Tıpkı hipodesent gibi, hyperdescent de bireylerin kimliklerini, toplum içindeki konumlarını ve başkaları tarafından nasıl algılandıklarını etkileyebilir. Bu tür sınıflandırmalar, bireysel kimlikten çok toplumsal beklentilere ve güç dengelerine dayanır.

Hypodescent (Alt Soy Kuralı)

Hypodescent, bireyin birden fazla etnik veya ırksal kökene sahip olduğu durumlarda, toplum tarafından daha az ayrıcalıklı veya sosyal olarak "daha düşük statüde" kabul edilen gruba ait sayılmasıdır. Türkçede bu kavram genellikle "alt soy kuralı" olarak ifade edilir. Bu uygulama, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde tarihsel olarak yaygın bir sınıflandırma yöntemi olmuştur.


Hipodesan terimi, hiperdesanın (üst soy kuralı) tam tersidir. Hiperdesanda birey daha ayrıcalıklı gruba ait kabul edilirken, hipodesanda kişi genellikle daha az baskın kabul edilen ebeveynin etnik grubuna göre tanımlanır. Örneğin, annesi siyah, babası beyaz olan bir birey, bu kural gereği siyah olarak sınıflandırılabilir. Bunun nedeni, tarihsel ve sosyal bağlamda siyah kimliğin daha az ayrıcalıklı görülmesidir.


Bu uygulama yalnızca kimlik belirleme süreciyle sınırlı değildir; aynı zamanda bireyin toplumdaki algısını, statüsünü ve sosyal ilişkilerini de etkiler. Hipodesan, farklı toplumlarda farklı biçimlerde karşımıza çıkabilir ve kültürel yapı, ırk ilişkileri ve tarihsel deneyimlere bağlı olarak değişkenlik gösterebilir.

Irk Ayrımı (Apartheid)

Apartheid terimi, Güney Afrika'da ırk ayrımcılığı uygulamasını tanımlamak için kullanılır ve Afrikaans veya Hollandaca'da "ayrı olma özelliği" anlamına gelir. Bu uygulama 1948'den 1990'ların başına kadar devam etmiştir. 1948'de Ulusal Parti'nin iktidara gelmesiyle birlikte, beyazlardan oluşan hükümet ırk ayrımcılığını güçlü bir şekilde uygulamaya başlamış ve Güney Afrika'da Irk Ayrımcılığı resmi olarak kurumsallaştırılmıştır.


Bu dönemde, ırklar yasalarla Beyaz, Siyah, Yerli ve Renkli gruplar olarak ayrılmış ve her biri kendi topraklarına ve kurumlarına sahip olmuştur. Beyaz olmayanların oy verme hakkı ve yönetimde temsil hakkı engellenmiştir. Eğitim, sağlık hizmetleri ve diğer kamu hizmetleri beyaz olmayanlara ikincil derecede sunulmuş, beyaz olmayanlar iş ve profesyonel alanda kısıtlanmıştır. Bu durumda yaşayan beyaz olmayanlar "Beyaz Güney Afrika"da ayrıcalıklı bir konumda yer almışlardır.

Irkçılık (Racism)

Irkçılık, belirli etnik gruplara ait olarak görülen insanlara karşı hoşnutsuzluk veya düşmanlık sergileyen teoriler, tutumlar ve uygulamalardır. Bu, kültürel olarak inşa edilmiş farklılık fikirlerine sosyal veya politik önem atfedilmesini içerir.


Irkçı, insan ırklarının birbirlerine üstünlüğünü temel alan Irkçılık felsefesini benimsemiş kişilere verilen addır. Irkçı insanların gösterdiği bu tutuma ise "ırkçılık" adı verilir. Irkçılık, genellikle çeşitli insan ırkları arasındaki biyolojik farklılıkların kültürel veya bireysel meseleleri de belirlemesi gerektiğine inanır. Ayrıca, doğal sebeplerle bir ırkın (genellikle kendi ırkının) diğerlerinden üstün olduğuna ve diğerlerine hükmetmeye hakkı olduğuna dair inanç veya bu değerleri kabul eden doktrindir. Irkçılığın ortaya çıkış nedenleri arasında ekonomik nedenlerin yanı sıra düşünsel nedenler de vardır.


Irkçılık terimi genellikle kendi etnik kültür değerlerini tek kriter olarak belirlemeyi (etnik merkeziyetçilik), farklılık korkusunu (ksenofobi), ırklar arasında birleşmelere ve ilişkilere karşıtlık ve milliyetçilik gibi kavramları da ifade edebilir. Irkçılık, sosyal ayrımcılığı, ırklar arasında fark gözetilmesini ve soykırıma kadar varabilen şiddeti haklı göstermeye çalışabilir.

İki Dillilik (Diglossia)

İki dillilik (diglossia), bir toplumda iki farklı dilin ya da dilin iki farklı biçiminin –biri resmî, diğeri ise günlük kullanımda olan– yan yana var olması durumudur. Bu durumda bireyler, sosyal bağlama göre bu iki dil biçimi arasında geçiş yaparlar.


Genellikle biri “yüksek dil” (resmî, yazılı, eğitimde ve medyada kullanılan), diğeri ise “düşük dil” (günlük yaşamda, aile ve arkadaş çevresinde konuşulan) olarak sınıflandırılır. Yüksek dil, daha prestijli kabul edilirken, düşük dil yerel halkın konuşma biçimidir.

Örnek olarak, Haiti’de eğitimli bireyler arasında standart Fransızca yüksek dil olarak kabul edilirken, halk arasında yaygın olan Haiti Creole’ü düşük dil olarak kullanılır. Resmî törenlerde, eğitimde veya yazılı iletişimde Fransızca tercih edilirken; günlük yaşamda Creole kullanılır.


Bu tür bir yapı, “kod değiştirme” (code-switching) denen dil geçişi davranışını da beraberinde getirir. Bireyler, bulundukları sosyal ortama göre bu iki dil ya da lehçe arasında doğal bir biçimde geçiş yapabilirler.


Not: Diglossia, bireysel çok dillilikten farklıdır; burada mesele, bir topluluğun dilsel yapısı içinde sistematik bir işbölümünün bulunmasıdır.

İki Kültürlülük (Biculturalism)

İki kültürlülük, bir bireyin aynı anda iki farklı kültüre ait olması ya da bu iki kültürle anlamlı ve dengeli bir ilişki kurabilmesi durumudur. Bu durum, bireyin hem kendi köken kültürüyle (örneğin ailesinden gelen etnik kültür) hem de içinde yaşadığı toplumun kültürüyle güçlü bir bağ kurmasıyla ortaya çıkar.


Sosyolojik olarak iki kültürlülük, bazen bir toplum içinde iki farklı kültürün yan yana var olması anlamına da gelir. Bu, özellikle tarihsel olarak etnik ya da ulusal çatışmalar yaşamış ülkelerde, hiçbir grubun üstün sayılmadığı ve her iki kültürün eşit şekilde tanındığı resmi politikalarla desteklenebilir.


Kişisel düzeyde ise iki kültürlü bireyler:

  • İki kültürün değerlerini, geleneklerini ve normlarını içselleştirmiştir.

  • İki kültür arasında geçiş yapabilir ve her iki kültürde de kendini “evinde” hissedebilir.

  • Dil, davranış, sosyal roller gibi konularda kültürel uyum sağlayabilir.


Bu kavram ilk olarak 1950’li yıllarda literatürde yer bulmuştur ve günümüzde göç, küreselleşme ve çok kültürlü toplumların yaygınlaşmasıyla daha da önemli hale gelmiştir.

İki Mizaçlı / İki Ruhlu (Two-Spirited)

İki Ruhlu (İngilizce: Two-Spirited) terimi, Kuzey Amerika’daki Yerli halkların (özellikle Kanada ve ABD'nin yerli toplulukları) bazı üyeleri tarafından kullanılan, hem cinsiyet kimliği hem de ruhsal/toplumsal rol tanımını içeren bir kavramdır. Bu terim, hem erkek hem de kadın ruhuna sahip olduğuna inanılan bireyleri ifade eder.


Tarihsel olarak, bu kişiler toplumlarında saygı gören, önemli roller üstlenen bireylerdi. Birçok Yerli kültürde, iki ruhlu kişiler geleneksel şifacılar, öğreticiler veya arabulucular olarak görev alır, topluluk içinde hem erkek hem de kadın görevlerini üstlenebilirlerdi.

Eskiden bu bireyler için Batı dillerinde “berdache” gibi terimler kullanılsa da, bu kelimenin kökeni ve çağrışımları olumsuz olduğundan artık tercih edilmemektedir. Yerli topluluklar, kimliklerini kendi kültürel anlayışları çerçevesinde tanımlamak için “Two-Spirited” kavramını benimsemiştir.


Günümüzde iki ruhlu kimlik, sadece cinsiyet geçişini veya cinsel yönelimi değil, aynı zamanda kişinin toplumsal ve kültürel rollerini de kapsar. Bu kavram, cinsiyet çeşitliliğine, kimlik yelpazesine ve kültürel saygıya dayalı bir anlayışı temsil eder.

İki Taraflı Soy (Bilateral Descent)

İki taraflı soy, bireyin hem anne hem de baba tarafından gelen akrabalarının eşit şekilde sosyal olarak tanındığı bir akrabalık sistemidir. Bu sistemde, kişi hem annesinin hem de babasının ailesine ait kabul edilir. Akrabalık ilişkileri, her iki ebeveynin soy çizgisinden gelen bireyleri kapsar; miras, sorumluluklar, dini ritüeller veya sosyal aidiyet gibi konular her iki taraftan da gelebilir.


Bu tür soy sistemleri, özellikle modern Batı toplumları başta olmak üzere birçok kültürde yaygındır. Aile soyunun sadece erkek ya da kadın çizgisi üzerinden izlenmediği, her iki ebeveynin ailesine de bağlılık hissedilen topluluklarda görülür.


Not: Bu kavram, bazen "bilineal soy" (çift soy) ile karıştırılabilir. Ancak aralarında önemli bir fark vardır:

  • İki taraflı soy sisteminde, hem anne hem de baba tarafındaki tüm akrabalar sosyal olarak eşit şekilde tanınır.

  • Çift soy (bilineal descent) sisteminde ise belirli alanlar anne soyuna, diğer alanlar baba soyuna göre düzenlenir (örneğin mülkiyet baba tarafından, dini görevler anne tarafından geçebilir). Yani her iki çizgi kullanılsa da farklı amaçlarla ayrılmıştır.


İnsan Hakları (Human Rights)

İnsan hakları, tüm insanların doğuştan sahip olduğu temel hak ve özgürlüklerdir. Bu haklar, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi görüş, etnik köken, ulusal ya da sosyal köken, mülkiyet durumu ya da herhangi bir ayrım gözetmeksizin herkese eşit şekilde tanınır. İnsan hakları, bireyin yalnızca insan olmasından kaynaklanan, devredilemez ve evrensel haklardır.


Bu haklar yalnızca hukuki düzenlemelerle değil, aynı zamanda ahlaki normlar ve evrensel etik ilkelerle de temellendirilmiştir. İnsan hakları kavramı aynı zamanda bir ideali, yani herkesin özgür, eşit ve onurlu bir yaşam sürmesini hedefleyen bir toplumsal düzen anlayışını da temsil eder.


Temel İnsan Hakları Örnekleri:

  • Yaşama hakkı ve kişi özgürlüğü

  • İfade özgürlüğü ve düşünce özgürlüğü

  • Din ve vicdan özgürlüğü

  • Eğitim hakkı

  • Çalışma ve adil ücret hakkı

  • Kültürel yaşama katılma hakkı

  • Kanun önünde eşitlik

  • Keyfi tutuklamaya ve işkenceye karşı korunma

  • Kölelik ve zorla çalıştırılmaya karşı korunma


İnsan hakları, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi başta olmak üzere birçok uluslararası belgeyle güvence altına alınmıştır. Bu belgeler, devletlerin insan haklarını koruma ve geliştirme yükümlülüğünü de beraberinde getirir.

Jargon (Jargon)

Jargon, belirli bir meslek, grup veya alana özgü özel terimler, kelimeler veya ifadelerdir. Genellikle belirli bir topluluğun içinde anlamı bilinen ancak genel popülasyon için anlaşılması zor olan kelimeler veya ifadelerdir. Örneğin, tıp jargonu, hukuk jargonu, teknik jargon gibi alanlarda özel terimler kullanılır. Jargonun amacı, belirli bir topluluğun içinde iletişimi hızlandırmak veya belirli kavramları daha doğru ifade etmektir.

Jati (Hinduizmde kast sistemi)

Jati, Hindu toplumunda jat olarak hecelenir ve kast sistemini ifade eder. Terim, Sanskritçe jāta'dan türetilmiş olup, "doğmuş" veya "var olmuş" anlamına gelmektedir. Doğumla belirlenen bir varoluş biçimini belirtir. Sosyolojik olarak, jati evrensel olarak Hindular arasında bir kast grubunu belirtmek için kullanılmaya başlanmıştır.


Yüzyıllar boyunca, Hindistan’ı ziyaret edenler, insanları katı mesleğe dayalı gruplara ayıran kendine özgü sosyal düzeninden etkilenmişlerdir. Bu grupların üyelikleri doğumla belirlenmekte ve değişmeden devam etmektedir. Portekizce casta kelimesinden türetilen bu gruplar, İngilizce'de “casts” olarak bilinir. Hint dilinde onlar için kullanılan kelime Jati'dir. Bu jatilerin dört varnadan birine ait olduğu söyleniyor. Tüm varna ve jati sistemine kast sistemi denir. Kast sistemi 4 ana gruba ayrılırken, Hindistan'da belki 3000'den fazla jatis vardır ve onları statülerine göre sıralayan tek bir Hint sistemi yoktur.

Jest (Gesture)

Jest, beden dilinin bir parçası olan ve genellikle sözlü olmayan iletişimde kullanılan hareketlerdir. Jestler, duyguları, düşünceleri, istekleri, davranışları veya durumları ifade etmek için kullanılır. Farklı kültürlerde jestler farklı anlamlar taşıyabilir; bazıları evrensel olabilirken bazıları sadece belirli bir kültürde anlam ifade edebilir. Örneğin, bir kültürde bir jestin gülümsemeyi ifade ettiği yerde, başka bir kültürde aynı jest farklı bir anlama gelebilir.


Detaylar için Farklı Kültürlerde Sözsüz İletişim blog yazımıza bakabilirsiniz.

Kapsayıcılık (Inclusivity)

Kapsayıcılık veya içerme evrensel bir insan hakkı olarak görülür. Kapsayıcılığın amacı, ırk, cinsiyet, engellilik, tıbbi veya diğer ihtiyaçlara bakılmaksızın tüm insanları kucaklamaktır. Bu, eşit erişim ve fırsatların verilmesi ve ayrımcılık ve hoşgörüsüzlükten kurtulmak (engelleri kaldırmak) ile ilgilidir. Kapsayıcılık kamu yaşamının tüm yönlerini etkiler. Çeşitlilik ve Kapsayıcılık arasındaki açık ayrımlara rağmen, ikisi genellikle farklılaşmamakta ve birlikte hareket etmektedir. İşyeri bağlamında çeşitliliğin açığa çıkarılması gerekmektedir. Bununla birlikte, kapsayıcılık olmadan, farklı yetenekleri çeken, katılımları ve yeniliği teşvik eden ve iş büyümesine yol açan önemli bağlantılar olmayacaktır. Dolayısıyla çeşitlilik ve kapsayıcılık sonuçları etkilemek için birlikte hareket etmektedir. Ancak onları temelde ayıran farklı şeyler vardır.


Detaylar için Kapsayıcı Bir İş Yeri Nasıl Tasarlanmalı? blog yazımıza bakabilirsiniz.

Kültürel Değerler (Cultural Values)

Kültürel değerler, bir toplumun varlığını sürdüren temel ilkeler ve ideallerdir. Bu değerler, o kültürün çekirdeğini oluşturur ve nesilden nesile kalıtım yoluyla aktarılır. Kültürel değerler, bir toplumun geleneklerini, ritüel sözleşmelerini, estetik anlayışını, stillerini ve modasını içerir. Bu unsurların en üst sıralarda yer alanları ise toplumun değerleridir.


Kültürel değerler, bir toplumun tüm sosyal yapısını şekillendirir ve bu değerlerin değiştirilmesi son derece zordur. Çünkü bu değerler, toplumsal kurumların, normların ve kuralların içine kök salmıştır. İnsanlar, kültürel değerleri genellikle geçmişin ideallerine ve toplumun uzun yıllar süren geleneklerine dayandırırlar. Bunlar, toplumun kolektif hafızasında, eski kitaplarda, dini metinlerde ve etik literatürde izlerini bırakır.


Bazen bu değerler, yaşlıların veya geçmişin değerleri olarak da adlandırılır ve hayatın geleneksel öğeleri olarak kabul edilirler. Kültürel değerlere karşı yapılan sapmalar, ciddi toplumsal problemlere yol açabilir. Bu sapmalar, iki kuşak arasında bir boşluk oluşturabilir ve toplumsal uyumu bozar. Dolayısıyla, kültürel değerler toplumun sosyal yapısının temel taşıdır ve bu değerlere sahip çıkmak, toplumun huzur ve istikrarını sağlamada büyük önem taşır.

Kültürel Görecelik (Cultural Relativism / Ethno Relativism)

Kültürel görecelik, etnik merkezciliğin zıttı olarak ortaya çıkan bir kavramdır ve her kültürün ya da etnik grubun, başka bir kültürün ya da etnik grubun standartlarıyla değil, o kültürün ya da grubun kendi değerleri ve inanışlarıyla değerlendirilmesi gerektiğini savunur. Kültürel göreceliğe göre, hiçbir kültür diğerinden üstün veya daha aşağı değildir. Yani, diğer kültürler ne daha iyi ne de daha kötü olarak görülür.


Kültürel görecelik, farklı kültürlerin ve alt kültürlerin eşit olduğu ve her birinin kendine özgü değerler ve normlar taşıdığına dair derin bir saygıya dayanan bir yaklaşımdır. Bu perspektif, özellikle bir kültürün değerlerinin başka bir dile ya da başka bir kültüre tamamen çevrilemeyeceğini veya tam anlamıyla anlaşılamayacağını vurgular. Çünkü her kültürün kendine özgü kavramları ve inanç sistemleri vardır.


Kültürel göreceliğin temel prensibi, yargıların ve değerlerin, deneyimlere ve bireylerin çevrelerindeki kültürleri tanıma ve kabul etme deneyimlerine dayandırılmasıdır. Bu, bir kültürün dışındaki diğer kültürleri yargılamak yerine, her birini kendi bağlamında anlamaya çalışmayı ifade eder. Kültürel görecelik, kültürler arası saygı ve anlayışın geliştirilmesinde önemli bir ilkedir.


Detaylar için Etnik Merkezcilik ve Kültürel Görecelik blog yazımıza bakabilirsiniz.

Kültürel Çeşitlilik (Cultural Diversity)

Kültürel çeşitlilik, insanların demografik farklılıklarının (ırk, din, cinsiyet, cinsel yönelim, kültür, etnik köken, yaş, sosyo-ekonomik durum, düşünme ve çalışma tarzı, fiziksel engellilik vb.) tüm yönlerini kapsayan bir kavramdır. Çeşitlilik, sadece biyolojik veya fiziksel farklarla değil, aynı zamanda insanların yaşam tarzları, kişilik özellikleri, bakış açıları, fikirleri, aile yapıları, eğitim düzeyleri ve toplumsal statülerindeki farklarla da ilgilidir.


Çeşitlilik, farklı olma veya çok çeşitli olma durumudur ve bu, bireylerin farklılıklara nasıl davrandığı ve bu farklılıkların topluluklar içinde nasıl kabul edildiği ile ilgilidir. Kültürel çeşitlilik, farklı etnik kökenler, cinsiyet kimlikleri, yaşlar, sosyo-ekonomik geçmişler, cinsel yönelimler, yetenekler ve diğer bireysel özellikler ile topluluklara ve sosyal yapılar içinde tanıtılan unsurları ifade eder.


Bir toplumda, farklı geçmişlere sahip bireylerin anlamlı bir şekilde etkileşimde bulunup bulunamayacağını değerlendirirken, topluluğun her seviyesinde çeşitlilik dikkate alınır. Bu, karar alıcıların kimler olduğunu, fikirlerin çeşitliliğini, temsili ve daha fazlasını içeren sosyal ve kültürel bir bakış açısını geliştirmeyi gerektirir.

Kültürlenme, Kültürel Etkileşim (Acculturation)

Kültürlenme, iki farklı kültürün karşılaşmasıyla başlayan ve genellikle uyumla sonuçlanan bir kültürel ve psikolojik değişim sürecidir. Bu süreç, genellikle uzun bir zaman diliminde, yıllar hatta kuşaklar boyu sürebilir. Kültürler arası etkileşimde, bireyler yeni kültürel unsurları benimserken, kendi kültürel değerlerini ve geleneklerini de korumaya çalışırlar. Bu süreçte, bireylerin adaptasyon gösterdikleri durum "uyum" olarak adlandırılır.


Kültürleşme sürecinde, farklı bir kültürün bireyleri, yerleşik kültürün geleneklerine katılarak, kendi toplumlarının öne çıkan özelliklerine dahil olmaya çalışırlar. Ancak bu katılım, bazen kültürel değerlerin kaybolmasına yol açabilir ya da yeni kültürel özelliklerin ortaya çıkmasını sağlayabilir. Sonuç olarak, bu etkileşimde, yeni bir kültür ortaya çıkar; bu, mevcut kültürlerin birleştirildiği ve yenilerinin eklendiği bir kompozit kültür olabilir. Bu kültürel değişim, genellikle karşılıklı etkileşim ve kültürler arası alışverişle şekillenir.


Kültürleşmenin en eski tartışması, M.Ö. 348’de Platon tarafından yapılmıştır. O zamandan bu yana, kültürleşmenin farklı sınıflamaları geliştirilmiş ve 100'den fazla farklı kültürleşme teorisi ortaya konmuştur. Bu süreç, özellikle göç, kolonizasyon, küreselleşme gibi olaylarla hız kazanabilir.

Kültürlerarası Öğrenim (Intercultural Learning)

Kültürlerarası öğrenim, bir bireyin hem kendi kültürünün hem de diğer kültürlerin normları, davranışları, ilişkileri ve vizyonları hakkında derin bir farkındalık geliştirmesi sürecidir. Bu öğrenim, bireylerin farklı kültürlerle etkileşimde bulunarak, bu kültürlerin değerlerini, inançlarını ve uygulamalarını anlamalarına yardımcı olur. Kültürlerarası öğrenme, bir nevi kişisel gelişim sürecidir ve bireylerin diğer kültürlere yönelik anlayışlarını derinleştirir.


Kültürlerarası öğrenim, yalnızca kültürel bilgi edinmekle kalmaz, aynı zamanda farklılıkları ve benzerlikleri de ortaya koyarak, bireylere daha geniş bir bakış açısı kazandırır. Bu süreç aynı zamanda kişiler arası ilişkilerdeki anlayışı derinleştirir ve toplumsal uyumu artırır.


Kültürlerarası öğrenim, özellikle uluslararası eğitim, seyahat, kültürlerarası iletişim ve iş ortamlarında önemli bir rol oynar. Bireyler, farklı kültürlerle karşılaştıklarında, bu kültürleri daha iyi anlayarak kendilerini adapte edebilir ve kültürel bariyerleri aşabilirler.

Lehçe / Diyalekt (Dialect)

Lehçe, bir dilin belirli bir coğrafi bölgede veya toplumsal grupta kullanılan, standart dilden farklılıklar gösteren alt türüdür. Telaffuz (fonetik), dilbilgisi (sentaks) ve kelime dağarcığı (leksikon) açısından standart dilden ayrılır. Lehçeler, genellikle aynı dilin karşılıklı anlaşılabilir varyasyonlarıdır.


Lehçeler iki ana şekilde sınıflandırılabilir:

1- Bölgesel Lehçe (Regional Dialect): Belirli bir coğrafi bölgede yaşayan insanlar tarafından konuşulur. Örneğin, Çin dil ailesindeki Kantonca, Mandarin’den farklı özellikler taşıyan bölgesel bir lehçedir.

2- Sosyal Lehçe (Social Dialect): Toplumsal sınıf, etnik grup, yaş grubu veya cinsiyet gibi sosyal faktörlere göre farklılık gösteren lehçedir.


Lehçeler, bir dilin çeşitliliğini ve kültürel zenginliğini yansıtan önemli bir unsur olarak kabul edilir. Standart dilden farklı olsalar da, kendi konuşur toplulukları içinde kurallı ve sistemli bir yapıya sahiptirler.

Mater (Anne)

Latince kökenli olan “Mater” terimi, biyolojik veya sosyal bağlamda bir çocuğun annesi olarak kabul edilen kadını ifade eder. Latince kökenli olduğu için, tıp, teoloji veya tarih gibi akademik alanlarda daha teknik bağlamlarda da karşımıza çıkabilir. Aynı zamanda birçok dilde benzer versiyonları vardır: İngilizce mother, Fransızca mère, Almanca Mutter, İtalyanca madre gibi.

Matriarchal Family (Anayerli, İç Güveylilik)

Aile içinde annenin liderlik ettiği ve otoriteyi elinde bulundurduğu yapıdır. Bu sistemde erkek eş (koca) genellikle kadının ailesiyle birlikte yaşar (matrilokalite), ancak karar verici konumda değildir. Aile içi düzen, anne ya da en yaşlı kadın figürü tarafından yönlendirilir. Çocukların soy bağı anne üzerinden kurulur.

Matriarchy (Ana Erkillik)

Kadınların, özellikle annelerin toplumsal yaşamda baskın konumda olduğu toplumsal yapıdır. Bu sistemde otorite, miras, soy takibi ve karar alma süreçleri kadınlar üzerinden şekillenir. Her ne kadar tarihsel olarak mutlak anaerkil toplumların varlığı tartışılsa da, kadınların merkezi rol üstlendiği toplumlara örnek olarak Minangkabau (Endonezya) ve Mosuo (Çin) halkları gösterilebilir.

Matrifocal (Anne Merkezli Toplum)

Ailenin ve toplumsal yapının merkezinde annenin yer aldığı toplumsal düzendir. Bu yapıda baba figürü bulunabilir ancak aile içindeki kararlar, çocuk bakımı ve ekonomik kontrol büyük ölçüde anneye aittir. Matrifokal toplumlar, ekonomik veya kültürel nedenlerle babanın rolünün sınırlı kaldığı yapılarda gelişir.

bottom of page